Bundan önceki “İNTERNET SON 'KALE'NDİR VATANDAŞ!” başlıklı yazımızda;
internet ve
internet medyasının başardıklarına ve başaracaklarına işaret ederek, herkesi internetine sahip çıkmaya çağırmıştık.
Bu yazımızda ise kısaca AB’deki uygulamalara işaret edeceğiz…
Ve “internetine sahip çıktığın gibi; çocuğuna, yeni nesline de sahip çık” çağrısında bulunmak istiyoruz.
İnternet;
Yeryüzünün en büyük kütüphanesi,
En geniş ve en yaygın
haberleşme vasıtası,
En hızlı
iletişim aracı,
En büyük yazılı ve görsel materyal arşivi…
Dolayısıyla da en gelişmiş ve en geniş “muzır neşriyat” arşivi…
Öyle uçsuz bucaksız bir alem ve öylesine uçları açık bir ışın demeti ki, oradan giren “Belasını da, Mevla’sını da” çok rahat bulabilir.
Çocuğunuzu bir saatliğine bara-pavyona bıraksanız, oralarda neler yapabileceğini, ya da ona neler yapılabileceğini az buçuk tahmin edebilirsiniz. Peki, çocuğunuzu gece yarısı pek de
tekin olmayan bir muhitte tek başına bırakıp gitseniz ve bir saat sonra geldiğinizde ona neler olabileceğini kestirebilir misiniz?
Çok zor.
İnternet alemi ki çocuklarımız için bu ıssız sokaktan çok daha riskler taşıyan bir alan. Sınırsız bu aleme çocuğunuzu bıraktığınızda nelere maruz kalacağını bilemezsiniz. Fakat bu riskler var diye de onu bu muhteşem nimetten mahrum bırakamazsınız.
Çocuğunun sokaktaki, okuldaki arkadaşlarına, çevresine dikkat ettiğin kadar, bu
sanal alemdeki çevresine de dikkat edeceksin, bilinçli bir ana-
baba olarak…
Sıkıntı biraz da ebeveynlerin çağın harikası bu internet dünyasına biraz
yabancı kalmaları. Onun nimetlerini de, külfetlerini de bilmiyorlar. Olası riskleri bilmedikleri için de çocuklara nasıl bir yönlendirme yapacaklarını bilemiyorlar. Ya tamamen
yasaklıyorlar, ya da çocukları internet deryasına balıklamasına salıyorlar.
O yüzden de internetteki riskli durumlara karşı ebeveynler, ana - babalar bilinçlendirilmeli. Evlerine giren internetin ucunun nerelere varacağını bilmeli ve
tercihini ona göre yapmalı.
Ebeveynlerden daha çok, yeni neslin eğitimine ve önemine
bakan eğitimciler bu konuda duyarlı olmalı.
Fakat bu işi toptan yapmaya devlet girişirse işin rengi değişir. Ve eminim ki devletin tepeden girdiği işler, hiçbir zaman olduğu yerde kalmaz. Yasalarla işi toptan zaptu rapt almaya çalışırken, külliyen yasaklamalar yoluna gidebilir.
Hele benim en çok çekindiğim ise;
Yasaları uygulayacak olan
kanun adamlarının kişisel yaklaşımları.
Bu
ülke, eli sopalı güçlerin dayatmalarıyla ne garabet hükümler gördü. Bir başbakanı sudan bahanelerle astı, şu anki başbakanı ise
Milli Eğitim kitaplarında yer alan bir şiiri okudu diye siyaseten idam etti. Var mı daha ötesi..?
O yüzden de, bizim kanun uygulayıcılarına, yasak için fazla seçenek sunmamalı..
Daha da elzemi, hakim ve savcılarımızın önce
demokrasi,
insan hakları konusunda iyice bilinçlendirdikten sonra, yeni çağın gereği
bilişim ve internet konularında bilgilendirmeli…
Bu konuda psikologlara, çocuk psikiyatristlerine, bilişim uzmanlarına çok ama çok iş düşüyor.
…
Her alanda olduğu gibi internet konusunda da bir
düzenleme yaparken sonrasına dikkat etmeli.
Çevre, sağlık konularında olduğu gibi… Zira yanlış
hesap Bağdat’tan
döner.
Değil mi ki biz AB sürecindeyiz?! Ve Anayasa’mızda; AB ve AHİM düzenlemelerini yasalarımızdan da öncelikli kılmışız… Öyleyse geri dönecek bir adımı atmaya gerek yok. Aksi halde; çok büyük enerji, para ve zaman kaybederiz.
Derdimiz AB ve standartları değilse, bütün köprüleri atacaksak, zaten bir problem yok. Bu da bir tercih.
AB’yi en yakından takip eden eski
Ulaştırma Bakanımız Binali
Yıldırım Bey, mastır eğitimini
İsveç’in Malmö şehrinde almıştı. Arada da bu şehre gelirler kendileri… Bakanımızla da sık sık bir araya geldik, bu ziyaretleri esnasında. Kendisinden edindiğim izlenim,
ulaşım ve iletişim alanında
Avrupa kıstaslarının da üstüne çıkma arzusu var..
İsveç demişken…
Bu tartışmalar yaşanırken, Avrupa’da internetin en yaygın olduğu ve internet haklarının en geniş korunduğu İsveç’te durum nasıl diye, bir araştırma ihtiyacı hissettim. İsveçli basın federasyonlarıyla görüştük. İsveç’teki ve AB’deki uygulamaları sorduk:
Polis ve diğer IP-adresleri veren şirketler arasında çocuk pornografisi
sitelerine ziyaretlerle alakalı bildirme anlaşması olduğunu, başkaca da bir kısıtlamanın bulunmadığını söylüyorlar.
Devletin genel kısıtlaması bu yönde.
Ama diğer konularda İsveç’te, İskandinavlarda ve de genel anlamda AB’de fikir ve
ifade özgürlüğü kanunu geçerli. Fakat başka ülkelerde, kurumların değişik filtreler kullanmakta olduklarını da ekliyorlar.
Bu konuyla ilgili de, daha detaylı bilgi için bir kitap
tavsiye ediyorlar:
Basın Özgürlüğü Uzmanı Anders R Olsson’ın: ”Sökes: En teknisk lösning på ondskans problem.” (Kötülük
Problemine Teknik Çözüm Aranıyor.”
…
Önce Danimarka’da, daha sonra İsveç’te patlak veren Karikatür Krizinde de aynı yaklaşımla karşılaşmış ve
Müslümanlar olarak nasıl tepki vereceğimizi bilememiştik. İsveç Örebro’da,
hakaret karikatürlerini yayınlayan gazetelerle görüşme yaparken ve bunlara tepki gösteren, yürüyüş yapan Müslüman gruplarla
röportaj yaparken, oradaki bir Finlandiyalı gazetecinin şu sözleri kulaklarımda yer edinmişti:
“Sizin için Peygamberiniz ne kadar kutsalsa, bizim için de
basın özgürlüğü o kadar kutsal ve önemli.”
…
Olay şudur;
Özgürlükler sınırlanamaz. Özgürlükler, başkasının haklarının ve
özgürlüklerinin başladığı yerde de biter…
Sen birisine karşı hakaret, sövme suçunu işlersen,
iftira atarsan bunun bedelini ödersin. Bununla ilgili de Medeni ve
Ceza Kanunları genel müeyyideleri düzenlemiş zaten. Bunu yüz yüze de yapsan, basın yayın yoluyla da yapsan, internet yoluyla da yapsan… Hakkaniyet gereği, kıstaslar aynıdır. Daha fazla mevzuata boğmaya da gerek yok. Yapılacaksa da bunlar AB kriterlerini zorlamadan olmalı ki, sonradan bir de bunları çözme ve uyumu için zaman kaybı olmasın…
…
Son olarak da bundan önceki yazımız için bize
destek mesajları yollayan, fikirlerini bizlerle paylaşan sayın okuyucularımıza teşekkür etmek istiyorum.
Özellikle de
Öğretmen & Web Tasarımcısı Hasan AKİŞ’in şu ifadelerine aynen yer vermek istiyorum:
“.. Bugün müspet bir iktidarın elinde faydalı olabilecek bir filtre olarak düşünülse bile gelecekte kimlerin etkinliğiyle kullanılabilir belli olmaz. Belki de dini yayın yapan sitelere erişim engellenebilir. Belki de samanyoluhaber'e bile erişim mümkün olmayabilir.
Ayrıca çocuğunu korumak isteyen aileler için zaten TTNet'in nette çocuk var paketiyle ya da ücretsiz veya ücretli filtre programlarıyla kullanıcı kendisi filtreleme yapabiliyor. Bu zaten şu an mümkün. Öyleyse yeni bir filtreye neden ihtiyaç duyuluyor?
Son olarak bahsedilen filtrelerde (standart filtrede dahil) netteki tüm yazışmalarınız (eşinizle çocuğunuzla vs.) bir server üzerinden kelime kelime filtre edilebilecek. Yani size ait özeliniz olmayacak. Bunu istediğiniz bilgisayar mühendisine veya yazılımcısına danışabilirsiniz. Lütfen bizi kandırmalarına izin vermeyelim.
Yazılarınız için elinize ve kaleminize sağlık.”
Coşkun Arslan isimli okuyucumuzun da şu ifadeleri kayda değer:
“...Bazı duyguların heyecanıyla sarhoşluk yaşanan anlarda sağduyulu seslere ihtiyaç var. Internet meselesini sadece porno ve
çocuk istismarı gibi konulara indirgemek gerçekten çok yanlış..
Bugün filtreleme yapanların temel amacının, muhafazakar düşünceleri sebebiyle porno gibi şeyleri engellemek olduğuna eminim....
Fakat
sistem çok yanlış, internet filtreleme ve site engelleme tamamen keyfi şekilde yapılıyor. Sanıyorum bu konuda BTK sorumlu ve hükümete bağlı bir kurum.
Bu kurum yetkisi dahilinde şikayet vs üzerine ''uygun gördüğü'' siteleri yasaklıyor veya serbest bırakıyor...
Bugün pornoyu zararlı gören birisi, hükümet değişir, yarın ''İslami bir siteyi'' de mesela
terör ile irtibatlandırıp kafasına göre filtreleyebilir..
Bunun sınırı yok, site
kapatma veya engelleme ''objektif'' kurallara bağlanmalıdır, ifade özgürlüğü içinde alınıp ancak YETKİLİ MAHKEME KARARIYLA kapatılabilmelidir. Şu anda iktidarda bulunan parti ve siyasi görüş bana yakın diye ve uygulamaları hoşuma gidiyor diye yanlış bir sistemi savunamam.
''KRALLIK, KRAL İYİ OLDUĞU ZAMAN HARİKA BIR SİSTEMDİR, AMA YA KRAL İYİ ÇIKMAZSA? ''
Sağduyulu yazılarınız için teşekkür ediyorum, ama dikkat edin :) maalesef etiketlenmek ve hemencecik kampın öteki tarafına atılmak da var... Artık olgun bir entelektüeller içinde yaşıyoruz ama nolur nolmaz :)) dikkatli olmak lazım...”
…
Okuyucularımızdan bazılarının görüşlerini aktardık, böyle diyorlar..
Konuya dair denecek çok şey var… Biz de diyebileceğimizi dedik.
Sorulursa da paylaşacaklarımız olur.
Bu özgürlük ve hakları da kendi keyfime istemiyorum haddizatında.
Iphone,
tablet, internet ile sürekli online olarak gelişmeleri kendi adıma takip etmeye çalışıyorum. Bütün ülkede internet yasak olsa bile bu sanal alemden kopma ihtimalim çok düşük. Genelde yurtdışındayım ve online’ım.
Bu nimetler, ülke insanıma da yakışır diye diyorum…
Eskiden, sadece sonu “..iyet” ile biten bir medyamız vardı. Sonra alternatif medyamız sökün etti, büyüdü, gelişti. Sonra internet medyası gelişti ve anında her şeyden haberdar hale geldik. Hem de en doğrusuyla!
İşte benim derdim, bunlara bir halel gelmesin. (04.06.2011)
AV.RAMAZAN KERPETEN (www.kerpeten.biz ,
[email protected] )