Şaşırmıyoruz... Gülten Kışanak’la eski BDP
Elazığ İl Başkanı arasında geçen “Burada MHP’yi destekleyelim, AKP 5-0 yapmasın” geyiği şaşırtmıyor bizi...
Ama incitiyor...
Eşbaşkan Selahattin Demirtaş’ın, “MHP’nin
baraj altında kalması bizi kaygılandırmaktadır” açıklamasına şaşırmıyoruz...
Ama kaygılanıyoruz.
BDP’nin hanımefendi milletvekili Aysel Tuğluk’un, “400 milletvekiliyle de gelseler, bu anayasayı yaptırmayacağız onlara” beyanatına şaşırmıyoruz...
Ama hayıflanıyoruz.
Yine Gülten Kışanak’ın, “
Kürt sorununa yaklaşım konusunda Sayın Devlet Bahçeli’yi Başbakan’dan daha samimi buluyorum” sözlerine şaşırmıyoruz...
Ama üzülüyoruz.
Hasip Kaplan’ların, Mahmut Alınak’ların, şunların bunların, Kemalist retorikle çağdaşlıktan, ilericilikten, aydınlanma felsefesinin faziletlerinden söz etmeleri şaşırtmıyor bizi... Şaşırtmamalı.
Böyledir zaten.
Kürt siyasetinin “temsilcisi” olduğunu ileri sürenler, “Kürt solu” içinden çıkmışlardır.
Kürt solu da, “Türk sol hareketinin” bir cüzü, bir uzantısı, yedekte tutulan bir parçasıdır.
Sol,
Türkiye’de, “
emek” telakkisi üzerinden yükselmedi, resmi ideolojinin açtığı alanda kendini var etti.
Dolayısıyla, resmi ideolojinin çekim alanından kurtulamadı.
Resmi ideolojiyle (yani Cumhuriyet’in değerleriyle) meselesi de, kardeşler arasındaki bir meseleydi, bir “yer kapma savaşı”ydı.
Yani, kopuşlar ve karşıtlıklar konjonktürel zaruretlerden kaynaklanıyordu, asla “radikal bir kopuşa” işaret etmiyordu.
Bir yönüyle de İttihat ve Terakki’den neşet etmiş Türk solu ilerlemecidir, şeklen batıcıdır, devrimcidir, laiktir, pozitivisttir...
Hatta Kemalist’tir.
Türk solunun bir cüzü olan Kürt solu da ilerlemeci, batıcı, laik ve pozitivist nitelikleriyle ortaya çıkacaktı... Ve öyle oldu.
BDP’ye bakıyoruz, Türk solunun bütün hastalıklarını tevarüs etmiş görüyoruz.
Dilleri, jargonları, tavır alışları laik Türk seçkinlerinden farklı değil.
Bölge, “geri bir
bölge” onlara göre...
Bu “geriliğe” neden, feodal unsurların temizlenememiş olması.
Dolayısıyla, Kemalizm’in Türkiye’nin batısında yaptıklarını, Türkiye’nin doğusunda da yapmak ve “dinci-gelenekselci” anlayışlarla mücadele etmek iktiza...
Kendince “Kürt
açılımı” yapan; Kürt Enstitüleri kuran,
Kürtçe televizyonu başlatan, OHAL’i kaldıran, Kürtçe yayıncılığı “
yasak” kapsamından çıkaran, resmi asimilasyon politikalarına son veren
AK Parti hükümeti de, yine BDP’lilere göre bu dinci-gelenekselci anlayışın bir ürünü ve uzantısı.
Bazıları, “Nasıl oluyor da, bölgede bir tek milletvekili bile çıkaramayan
CHP ve MHP, BDP’yle
ittifak görüntüsü veriyor? Bunlar düşman yapılar değil miydi?” diye şaşırıyor ya...
Şaşırmayalım...
Bölgede, resmi bünyeden çıkmış “sol”un, kendisine “sol” süsü veren birtakım “Stalinist” yapıların tahakkümü var.
Ki, Batı’daki türdeşleri gibi laik, pozitivist ve Kemalist özellikler gösteriyorlar.
Bu ittifak resmini 12
Eylül referandumunda da görmüştük.
Bütün çaba, Türkiye’yi demokratikleştirecek “
sivil anayasa”yı engellemek...
Şaşırmıyoruz ama “eşit yurttaşlığın” gereğine inanmış
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak inciniyoruz.