MHP ve yüzde 10 barajı


Doğrusunu isterseniz gençliğimden kalan kimi izlenimlerden ötürü MHP denildiği zaman aklıma eli tabancalı ya da bıçaklı kimi tipler gelirdi. Zira gençliğimizde ve 1970'li yıllarda MHP'nin ve Ülkü Ocakları'nın imajı buydu. Ve bu imaj kimi zaman (belki de bireysel olarak nitelendirebileceğimiz) insanlık dışı görüntülere bürünebilirdi. Örneğin Hava Harp Okulu'ndan askerlik arkadaşım, Erzurum Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Orhan Yavuz, kendilerine "ülkücü" sıfatını layık gören katiller tarafından bıçaklanarak öldürülünce İstanbul'da şoke olmuştuk. Zira bu cinayet ilk cinayetti ve hiç alışkın değildik. Bu olayı protesto etmek ve Orhan Yavuz'a sevgimizi dile getirmek üzere o zamanki örgütümüz "Ün-As" bir yürüyüş düzenlemişti. 700-800 kişilik bir öğretim üyesi ve öğretim görevlisi grubu merkez binadan çıkmış Aksaray'a doğru yönelmiştik. O zamanlar ülkücülerin merkezi olan Küllük Kıraathanesi'nin önünden geçerken kimi gençler(!) masaların altından uygunsuz el işaretleri yapıyorlardı. Böylesine alçakça bir tavrı görmesem inanmazdım. Ölüme karşı bile saygıları yoktu... Zaten o kıraathane bir anarşi yuvasıydı. Kazara uygun görmedikleri(!) bir gazeteyle önlerinden geçerseniz mutlaka en azından tartaklanır ve gazeteniz yırtılırdı. Biraz direnmek isteyenleri çok daha kötü şeyler beklerdi. "Bir gün gelip burada gazetemi açıp okuyacağım" diye hayal kurardım. 12 Eylül sonrasında bir sabah Cumhuriyet Gazetesi'ni açmış ve etrafımı süze süze kahvemi içmiştim. Tanrım nasıl bir mutluluk duymuştum... Xxxx Yukarıda anlattıklarım arasında elbette biraz şaka da var. Ama o dönemlerde "ülkücü" denildiği zaman aklımıza eli kanlı katillerden başka bir şey gelmezdi. Öyle sanıyorum ki rahmetli Türkeş de sokaklardaki hâkimiyeti yitirmemek uğruna bu türden hareketlere pek karşı çıkmazdı. Fakat 12 Eylül sonrasında uğradığı baskılar ve 1987 referandumunda siyasal haklarına kıl payı ulaşmasının sonrasında bambaşka bir Türkeş görmeye başladık. Meseleyi sokaklarda değil TBMM'de çözmenin kavgasını yürütüyordu. Türkeş'in aramızdan ayrılmasından sonra MHP'nin başına geçen Sayın Devlet Bahçeli'nin nasıl bir MHP oluşturacağını kestiremiyorduk. Zira şiddet eylemlerine katılmamış olsa bile bazı şeylerin planlayıcısı olduğunu duyuyorduk. Ancak Sayın Bahçeli tam bir devlet adamı ciddiyeti içinde MHP'yi, "milliyetçilik dozu yüksek, yarı muhafazakâr bir parti" haline getirdi. Özellikle etnik konularda çok ciddi tahrikler yaşanmasına rağmen ülkücü gençlerin sokağa inmelerini ciddi biçimde engelledi. Hatta bu yaklaşımıyla bu gençlerin bir bölümünün başka siyasal örgütlenmelere geçmelerine göz yumdu. Devlet Bahçeli'nin bu tutumuyla MHP, TBMM içinde bir denge unsuru olabilecek niteliğe kavuştu. Xxx 12 Eylül yarı faşist yönetiminin bir armağanı olarak demokrasimizde ciddi bir ayıp oluşturan milletvekili genel seçimlerindeki yüzde 10'luk ülke barajı kimi siyasal görüşleri TBMM dışında bırakıyor. Kendi parti örgütleri çerçevesinde TBMM yolunu açamayacağını anlayan kimi gruplar, farklı siyasetler uyguluyorlar. Örneğin, Barış ve Demokrasi Partisi bağımsız milletvekilleri öneriyor ve muhtemelen bu dönemde de geçen dönem yaptığı gibi bu bağımsız milletvekillerini partisine katarak bir "Meclis grubu" oluşturmanın hesabını yapıyor. Diğer bazı partiler, gelecek için yatırım yapıyor. Fakat her ne olursa olsun. Siyaset hükmünü yürütüyor. Uzun zamandan beri MHP'nin barajı aşamayacağı propagandası yapılıyor. Bu düşüncenin yanlış olduğunu defalarca ve defalarca yazıp çizdiğim gibi katıldığım her ortamda bunu dile getirdim. Fakat atalarımızın dile getirdiği gibi "Bir şeyin şuyuu vukuundan kötüdür." Yani bir konudaki söylentiler o konun gerçekleşmesinden daha kötüdür. Burada MHP'nin baraj altında kalacağı söylentisini yayanların farklı beklentileri var. Oysaki böyle bir şeyden demokrasimiz ciddi bir yara alır. Hele yeni bir anayasa söz konusuyken...
<< Önceki Haber MHP ve yüzde 10 barajı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER