Hakkâri'ye gidip dönen birisi ile görüştüm.
Orada sadece iki gün, iki gece kalan birisi ile...
-Ne gördün dedim.
-Hakkâri'de, BDP hakimiyeti var, huzur yok dedi. Evet, hemen herkes BDP'li görünüyor ama hemen herkes de huzursuz dedi.
Bir şey daha ekledi:
-BDP'lilerden bile Van'a göç edenler var.
Selahattin Demirtaş, Hakkâri'de BDP'den bağımsız
aday. Demiş ki:
-AKP'ye bir tek oy çıkmasın, AKP'li adaylar da adaylıktan çekilsin.
Bir ara
İbrahim Binici, "AKP'lileri buralara sokmayız" demişti.
Bunların her biri,
bölgede kurulması planlanan "Demokratik
Özerklik"in ipuçları:
-Bir tek açık dükkan olmasın.
-Farklı partiye bir tek oy çıkmasın.
Nasıl bir şey bu?
Kürtler özgürleşmiş mi oluyor bu durumda?
Bir ara Şerafettin Elçi, Neşe Düzel'e, "Biz sadece zalimlerin değişmesini istemiyoruz, zalimin Kürt olması bir şeyi değiştirmez" demişti. Gide gide, öyle bir zulüm düzenine gidilmiyor mu acaba? Şerafettin Elçi bunu nasıl görmez?
DTK (
Demokratik Toplum Kongresi) çatısı altında kurulan geniş cephenin sözcüleri, İstanbul'da bazı yazarlarla buluşmuşlar. Ali Bulaç'ın yazdığına göre DTK temsilcilerinin içinde
PKK çizgisinde olanlar olduğu gibi, Medzehra ve Nubihar gibi "İslamcı" diye bilinen grupların temsilcileri de varmış. Nubihar temsilcisi Ali Bulaç'a "İslamcılığın ve enternasyinolizmin bulunduğu noktadan
Kürtler görülmüyor" demiş. Yani oradan görülmüyor, biz buradan, PeKeKe ile el ele tutuşup göstereceğiz!!!
Demişler ki, "Hakkâri bölgesinde fiilî özerklik yaşanmaktadır. Köylerden, ilçelerden kentlere doğru aşağıdan yukarıya doğru bir
toplum örgütlenmesi söz konusu. Halk artık karşılaştığı sorunları çözmek üzere devletin mülki amirlerine,
emniyet kuvvetlerine ve adliyeye başvurmuyor; kendi güvenliğini kendisi koruyor, ihtilaflarının önemli bir bölümü 'komünler'in belirlediği
hakemler tarafından çözülüyor."
İstenen işte bu modelin "Kürt coğrafyası" diye tanımlanan alanlara uygulanmasının anayasada tescili imiş.
Aynı toplantıda bulunan Tarhan
Erdem diyor ki: "Fiili güç sahipleri, hukuken kabul görecekleri zamana kadar hâkimiyetlerini korumak için bir yol aramakta, geçecek sürede, seçilmiş veya seçilecek meclislere fiilen hâkim olmak istemektedirler."
Anladığım şu:
PKK, Demokratik Toplum Kongresi ile yürüttüğü "Geniş cephe" politikasını, bölgede bazı "İslamcı" (hepsine değil çünkü hâlâ bu PKK zokasını yutmayan İslami oluşumlar var) kişilere, belki çevrelere kabul ettirdi. Onlar, istikbali PeKeKe (onların dili) ile birlikte oluşturmaya karar verdiler. Gelecek statüsü de şu: Hakkâri modeli içine girip, harman olmak.
Bu gidişle ne kadar ne olacaklar bilmem.
Ama Hakkâri modelinin tam bir kapalı, tehdide dayalı, kurtarılmış bölge modeli olduğunda kuşku yok.
Bir şehirde bir tek insan bile dükkanını açmayacak.
Tüm oylar, bir gruba verilecek, bir tek istisnası bile olmayacak.
Bu tehdit algısı, şehrin umumi iklimi haline gelecek.
Ve bu "
demokratik özerklik" olacak.
Ben, bizim Altan Tan'ın, vaktiyle, komünist gruplar tarafından uygulanan "demokratik" maskeli
terör stratejilerini bilecek bir siyasi bilinç sahibi olduğunu sanırdım.
Geçende,
Kars izlenimlerimi yazarken, Doğu Beyazıt'ta, her ay, devletten çocukları için 400 lira
maaş alan bir kadının, BDP'li kocasına rağmen
sandık başında AK Parti'ye oy verdiğini yazmıştım.
Bence o kadın, şu bizim çok bilinçli "İslamcılar"a bilinç adına bin kat tur bindirir.
Dilerim, "İslamcılarımız" ve PeKeKe çizgisinde siyasete soyunan "Melelerimiz", Hakkâri'nin bir köyünde, bir "komün"de yargılanmak durumunda kalmazlar. Dilerim, Hakkâri'de yaşanmaz, deyip Van'a ya da İstanbul'a göç etmezler...
Öcalan bile "Devletle görüşüyor" diye, yargılanmaya başlandı ya...
1980-1990 nesli çok biçiciymiş ya...