Hocaefendi'nin sohbetlerinden oluşan "
Cemre Beklentisi" kitabından hayranlıkla okuyacağınızı umduğum muhteşem bir örneği paylaşmak istiyorum bugün sizinle..
***
Resul-i Ekrem
Efendimiz Medine'yi teşrif buyurduklarında ensar ve muhacirin'in tamamı bin beş yüz civarındaydı. O sırada Medine'de dört bin civarında
Yahudi ve dört bin beş yüz kadar da değişik kabilelere mensup müşrik ve putperest insan vardı..
Öncelikle bu meselede 1.500 insanın nasıl olup da 8.500 insan üzerinde
baskı ve zorlamayla değil, onların kendi irade ve tercihleriyle bir hakimiyet tesis edebildiğini görmek ve düşünmek gerekir. İncelenip ibret alınacak bir muhteşem bir örnektir bu..
Bildiğiniz üzere İnsanlığın İftihar Tablosu (sas) Medine'deki Yahudi ve müşriklerle bir mukavele yapmış ve bu mukavele gereğince onları idare etmiştir. Günümüzde çokça üzerinde durulan ve dillere destan olan bu Medine mukavelesiyle Efendiler Efendisi (aleyhi ekmel-üttehaya) Buas vakalarında birbirini yiyen o toplumu, kaynaştırıp uzlaştırmış, aralarında ciddi husumet ve düşmanlık olan kabileleri bir araya getirip mezcetmiş ve böylece o toplumdaki birbirine zıt fertler arasında çok ciddi bir kardeşlik tesis etmiştir.!
Halbuki hicret esnasında Medine'deki bu topluluklar birbirinden çok farklı kültür ve anlayışa sahiptiler. Müşriklerin kendilerine göre bir dünyaları vardı. Yahudiler ise tamamen başka bir dünyanın insanlarıydı. Muhacirin'in de ensar'dan farklı bir
yaşam tarzı vardı. Muhacirin-i kiram umumiyet itibarıyla tüccar insanlardı. Bazıları yaz günlerini Yemen'de, kış günlerini ise Şam'da geçirirlerdi. Ensar ise daha çok çiftçilikle meşguldü. Bu kadar farklılıkların olduğu bir toplumda, bu farklılıkların vuruşma ve çatışmaya dönüşmemesi, içtimai birlik ve huzurun tesis edilmesi, fitne ve kargaşaya sebebiyet vereceklerin problem olmaması, problem olabileceklerin de yumuşatılıp zarar veremeyecek hale getirilmesinde
Allah Resulü'nün (sas) raufiyet ve rahimiyet'inin hiç şüphesiz tesiri büyüktür. Çünkü O, hiçbir beşerin ulaşamayacağı ölçüde engin ve derin bir
şefkate sahipti. Evet O herkesin üzerine tir tir titriyordu. Öyle bir vicdan enginliğine sahipti ki, amansız din düşmanı mütemerrit kimseler bile ona baktığında diyecek bir şey bulamıyorlardı. Zira İki Cihan Serveri İslam'a karşı hazımsız olan kimseleri dahi
ihmal etmiyor, kötülük yaptıklarında kötülüklerine misliyle mukabelede bulunmuyor, bir ihtiyaçları olduğunda yanlarında oluyor ve hatta Kur'an-ı Kerim in ifadesiyle yaptıkları kötülükleri iyilikle savıyordu.
Evet, O şefkat ve rahmet Peygamberi, sahip bulunduğu engin şefkatin gereği olarak herkese bağrını açmıştı. Mesela, Buhari'de geçen bir hadiste anlatıldığı üzere bir gün
hasta olan bir Yahudi çocuğunu dahi ziyarete gitmişti.
Çocuk vefat etmek üzere iken gelip çocuğun başına oturmuş ve ona iman telkininde bulunmuştu. Herhalde çocuk rüşte ermişti ki Resul-i Ekrem Efendimiz ondan
Müslüman olmasını istiyordu. Allah Resulü'nün bu teklifi üzerine çocuk babasının yüzüne bakmış, babası da çocuğuna 'Ebü-l Kasım'ın dediğine uy! diye tavsiyede bulunmuştu.
Başka bir zaman aklından zoru olan bir kadın Allah Resulü'ne gelerek bir işini gördürmek istemişti.. Bu kadın o
sokak senin, bu sokak benim İki Cihan Serveri'ni dolaştırmış ve sonunda da her ne işi varsa onu yaptırmıştı. Halbuki Efendimiz (sas) ashabından birisine "git şu işi yap" diyebilirdi veya yanına birisini alarak ona işi yaptırabilirdi. Fakat gönüllere girme ve başkalarına güven ve
emniyet telkin etme adına O bizzat kendisi gitmiş, yapmıştır.."
Ne dersiniz, (devamı
Cemre Beklentisi kitabında olan) bu muhteşem hadise, İslam'ı yaşayarak kalpleri gönülleri fethetme konusunda Müslümanlara
sabır ve fedakarlık örnekleri verme mesajı mı veriyor, bir düşünmeli miyiz?