MHP üst yönetimini çökerten
kaset skandalının tam da internette filtre uygulamasının tartışıldığı günlere denk gelmesi ne büyük bir ironi, değil mi?
Kampanyaların coşkusuna bakınca hepimiz inançlı birer
sansür düşmanı gibi görünüyoruz. BTK da sansürcü...
Ama roller kolaylıkla değişebiliyor.
Bugün BTK’yı bazı siteleri engellemediği, yeterince hızla sansür uygulamadığı ve hatta
mahkeme kararı bekleyerek
vakit kaybettiği için suçluyoruz. Bir hafta arayla oldu bu. MHP’lilerin kasetleri çıkınca
koro haline ayağa kalktık ve “Hemen şimdi sansür” diyerek, düne kadar “
İnternetime dokunma” diye kök söktürdüğümüz bu kuruma şimdi yeni talimatlar vermeye başladık:
İnternete hemen dokun, gecikme. Kanun, karar falan da bekleme...
Sansürcülük tabiatımızda var gibi.
Kasete konu olanı sonuna kadar savunmak ve ait olduğu kuruma kol kanat germek gibi naif bir ahlak anlayışına sahipmişiz.
Naifiz ama her zaman değil...
Mesela...IMF Başkanı’nın vukuatı sözkonusu olunca ne dünyanın ne de bizim insafımız var. En mahrem ayrıntılar kelimesine kadar yazılıyor; elde
kelepçe yürürken görüntüler yayınlandığında da “daha suçu ispatlanmadı. Adam da hatırlı kişi” kuralı işlemiyor.
Bırakalım DSK’yı, adam zaten bizim medyanın parçası değil!
Ama yine geçen yıl bu vakitler Deniz Baykal’ın kaseti çıktığında bugün ahlakçı kesilenlerin anlayışı çok farklıydı. “Bu kasetle genel
başkanlık koltuğunda oturamazsın” manşetleri, köşe yazıları ve televizyon programları alıp yürümüştü.
Ufukta da
erken erken
Kemal Kılıçdaroğlu görünmüştü, malum...
Bugün? Bugün ise, ufukta MHP’nin
baraj altına
inme ihtimali görünüyor; galiba o yüzden etik ve sansür anlayışları hemen değişiveriyor.
Peki, o iğrenç görüntüleri kim çekti, kim
servis etti merak ediyor muyuz? Evet ediyoruz...
MHP’lilerin kasetlerini kimin yaptığı fevkalade yüksek bir merak ve ilgi konusu... Okyanus ötesi mi berisi mi, hükümet mi, dış güçler mi, parti içi güçler mi? Merak hem de nasıl merak!
Gayet haklı ve doğru bir merak ve aynı zamanda olmazsa olmaz bir gazetecilik duygusu...
Gazetecilik varsa bu sorular sorulacak, izler takip edilecek. Kim olursa olsun, nereye kadar giderse gitsin.
Ama her vak’ada aynı merak olamıyor nedense...
Gazeteci arkadaşımız Mehmet
Baransu, bir işadamının kaset olayından üç ay kadar önce Baykal’a gidip yakın ekibini
tasfiye etmesini telkin ettiğini, Baykal’ın da buna direndiğini yazdı. Sonra malum, kaset çıktı. Elbette tek başına bir görüşme arada kesin bir bağlantı olduğu anlamına gelmez ama bu bilgi takip etmeye, sorgulamaya değmez mi? Hele, Baykal’ın
istifa sonrası canhıraş “
CHP dizayn ediliyor” bağırışları ortadayken ve hele olayın tanığı
Yılmaz Ateş olup bitenleri teyid ederken...
Etrafa bakın...
Sözümona internet sansürüne
bayrak açanlar, MHP’nin hakkını yedirmeyenler, etik, ahlak vesaire kampanyası yapanlar bu ipucunun tarafına bakmıyorlar bile.
Şimdi gerçekten sıkıntılı günler geçiren MHP’liler de bu çifte standardı iyi bilir ama bizde medyanın bir kısmının hali böyledir. Bugün etik adına gizlediğini yarın hiçbirşey olmamış gibi çarşaf çarşaf yayınlar.
Siyasetin üzerindeki kaset baskısından kurtulması için önce medyanın çifte standardından kurtulması gerekiyor.