MHP'de yaşananlar, Türk siyasetinde hiç de yeni olmayan bir yöntemi, siyaseti dizayn aracı olarak yeniden karşımıza çıkardı.
Aslında bundan bir yıl önce de aynı yöntem, bu kez genelbaşkan Deniz
Baykal üzerinden
CHP'de büyük değişikliklerin fişeğini ateşlemişti.
Bu yöntem; geçmişten bugüne kadar her kritik süreçte, zaaflarına yenilen siyasetçiler kullanılarak istenilen sonuca en kesin ulaşma yolu olarak görüldü.
Adnan Menderes'i asmayı kafaya koyanların,
yasak aşk iddialarını nasıl kullandıkları
Yassıada kayıtlarında bile mevcut.
Türkiye'de; gayr-i ahlaki görüntüleri siyaseti dizayn yöntemi olarak hep aynı derin yapı kullandı. Orduda da, yargıda da, siyasette de bu yöntem hep aynı kesim tarafından
şantaj malzemesi yapıldı.
Ergenekon iddianamelerinde bazı subayların nasıl
fuhuş tuzağına düşürüldüğü detaylarıyla yer alıyor. Keza yargıda da benzer tuzakların kurulduğu, yine aynı
dava sürecinde gözler önüne serildi.
Siyasette ilk
kasetli şantajı yapan da; bugün Ergenekon davalarına karşı en ön safta yürüyen Türk televizyonlarının sözde büyük habercilerinden biri.
Bir bakandan; işe alması için ricacı olduğu bir bayanı kullanarak elde ettiği gayr-i meşru görüntüleri, o bakanın önüne koyup şantaj yapan bu televizyoncu, ne tesadüf ki bugün yılmaz bir Ergenekon savunucusu.
Deniz Baykal'ın; CHP'nin başından indirilmesinde uygulanan aynı yöntem, bugün MHP'nin
yönetimini dizayn için karşımıza çıkıyor.
İşin en dikkat
çekici noktası da; "kasetle şantaj" yönteminin hep Ergenekon yapılanmasının menfaatine olacak şekilde netice verme üzerine kurgulanmış olması.
Her örgütün nasıl ki bir yöntemi varsa; kasetle şantaj da Ergenekon’un yöntemlerinden biri.
CHP'de; genelbaşkan üzerinden yapılan
operasyonla bütün yönetim devre dışı bırakıldı, MHP'de ise ikinci adamların neredeyse tamamına operasyon yapılarak genelbaşkan devredışı bırakılmak isteniyor.
Bu operasyonun MHP'yi
baraj altında bırakmak gibi bir hedefi yok. Aksine böyle bir tehlikeye karşı, kaset şantajının partiyi birbirine kenetlediği ve tabanda ters teptiği algısı oluşturulmaya çalışılıyor.
Ayrıca bu süreçle eş zamanlı olarak, özellikle İstanbul'da her gece, belediye otobüsleri yakılıyor, vatandaşa ait mallara zarar veriliyor.
Bu olayların hemen akabinde de bazı yayın organlarında, BDP'nin yer alacağı bir mecliste, MHP'nin de mutlaka olması gerektiği yorumları yapılıyor. Bu yöntemle MHP'nin toplumda, terörün panzehiri olarak algılanması ve mutlaka meclise girmesi yönünde mühendislik amaçlanıyor.
Baykal'ın; Ak Parti karşısındaki muhalefetini etkisiz bulan Ergenekon; tıpkı CHP yönetimini değiştirdiği gibi şimdi de aynı sebeple MHP'yi düzenliyor.
Bunun perde arkası için 2002'ye gidip bazı kritik noktalara bakmak gerekiyor.
Derin yapı aslında o tarihte en büyük hatayı MHP üzerinden yaptı.
Tayyip Erdoğan için “
muhtar bile olamaz” diyen bu yapı,
Devlet Bahçeli’yi gaza getirerek
erken seçim kararı aldırdı.
Böylece derin yapı, hem Ecevit'ten kurtulacak, hem de 2002'deki erken genel seçim sonrası bir CHP-MHP koalisyonu kurdurulacaktı. Ak Parti parlamentoya girse bile etkisiz bir konumda yer alacaktı.
İşte bu amaçla Devlet Bahçeli; MHP'nin genelbaşkanlığına seçildiğinden beri sarmala alındığı Ergenekon yapılanması tarafından ikna edilip, erken seçim kararı aldırıldı.
Şu anda kaset skandalı furyasında
istifa eden genelbaşkan yardımcılarından biri, o tarihte Bahçeli'nin önüne MHP'nin yüzde 18 oyu olduğuna dair bir anket sonucunu koyarak, DSP-MHP-
ANAP koalisyonunu bozdurdu.
Bahçeli'ye; “ne Doğruyol, ne Anap, ne de DSP barajı aşacak, seçimden en güçlü çıkacak parti MHP” denildi.
2002'de niçin seçime gidildiğini parti içinden kimse anlayabilmiş değildi. Herkes Bahçeli'nin bu kararı kime ya da kimlere danışarak aldığını sorguladı ama bir
cevap yoktu.
Seçimden birinci parti çıkacağı söylenen MHP; barajı bile aşamadı. 2002 seçimleri toplumu iyi okuyamayan bu derin yapı için tam bir hüsran oldu.
Meclise girememenin hesabı kimseden sorulmadı. Derin yapı 2002-2007 arası MHP'yi işlemeyi sürdürdü. Devlet Bahçeli; çevresindeki kendisini yönlendirenlerin isteklerine uyarak
ülkücüleri partiden uzaklaştırmaya, küstürüp, kırmaya başladı. Alt kademelerdeki birçok düzgün insan partinin dışına itildi.
Devlet Bahçeli de aslında
Alparslan Türkeş'in vefatından sonra, sırf oğlu
Tuğrul Türkeş genelbaşkan olmasın diye, son anda 6 adayın kendi lehine adaylıktan çekilmesiyle 1997’de MHP'nin genelbaşkanı olmuştu.
Devlet Bahçeli partinin başına geldikten sonra etrafını saran derin yapının etkisinde kaldı. Ergenekon; MHP’de yeni bir ülkücülük
tipi oluşturma gayretine girişti.
Bahçeli her ne kadar ülkücü gençliği sokaktan uzak tutmaya gayret etmiş gibi görünse de, bugün tam tersi söylemler içine girmesi ve Perinçek'in partisinin organize ettiği eylemleri bile savunması kafa karıştırıyor.
Ergenekon'un kuşatması altında olan Türkeş sonrası MHP'de, bu derin yapı şimdi partiyi dizayn etmek için en etkili yöntem olan kasetle şantaj yolunu devreye soktu. Çünkü artık mevcut MHP yönetimi, Ak Parti karşısında neredeyse hiçbir varlık gösteremiyordu.
Özellikle 12 Eylül'deki
Anayasa değişikliği referandumunun tek kaybedeni olan MHP, bunun bedelini ödeyecekti.
Türkiye'de yönetimi dizayn etmeye çalışan Ergenekon yapılanması, kendi çıkarlarına zarar vermeyi asla cezasız bırakmaz.
MHP'ye bugün bu ceza kesildi. Üstelik ortada şaşılacak ve adresi başka yerlerde arayacak bir durum da yok. Kullanılan yöntem yüz yıllık Ergenekon yöntemi.
MHP yöneticileri ve Devlet Bahçeli;
okyanus ötesi diye masum insanlara
iftira atmadan önce şu soruları bir kez daha düşünmeli.
Acaba bu kasetler yakın geçmişte önlerine konuldu mu ?
Seçim öncesi bu kasetlerin şantaj malzemesi olarak kullanılıp kullanılmayacağı konusunda bazı yerlerle görüşmeler yapılıp garanti alındı mı ?
MHP yönetiminin önüne kasetlerin ortaya çıkarılmaması karşılığında,
Fethullah Gülen ve cemaate yönelik saldırı başlatılması şartı mı sürüldü ?
Bu sorular düşünülse; belki MHP’ye şantaj yapanların kimler olduğu doğru adreste aranabilir.
Yoksa bu olay da tıpkı CHP’deki
infaz gibi, bu işi organize edenler tarafından kapatılıp gider.
[email protected]