Seçimlere üç hafta kala dikkatler hâliyle bu konu üzerinde yoğunlaşıyor ama
Türkiye bakımından hayâtî önemi hâiz bâzı başka meselelerin de gözardı edilmemesi memnûniyet verici. Bence bunların başında ABD Başkanı Barack H. Obama ile İsrâil
Başbakanı Binyamin
Netanyahu arasında patlak veren ve “İsrâil’in sınırları” münâkaşası diyebileceğimiz
tartışma geliyor. Bildiğiniz üzere Başkan Obama iki gün önce tam Başbakan Netanyahu’nun
Washington ziyâreti arefesinde yapdığı bir konuşmayla
Filistin devleti yakın gelecekde kurulurken İsrâil’in de “1967 sınırları” gerisine çekilmesi gerektiğini söyledi ve bu sözler bir
Amerikan başkanının ağzından (târihde ilk defâ olarak!!!) çıkınca âdetâ bir
bomba etkisi uyandırdı. O kadar ki “Maariv” adlı önemli İsrâil gazetesi 20
Mayıs târihli bir yorumunda aynen “Başkan Obama 1967 sınırları lafını ağzına almaya cür’et etdi. Bu onun yanına kalmaz.” şeklinde inanılmaz derecede terbiyesizce ve tehdidkâr bir ifâde kullanmakdan dahî kaçınmadı.
Öte yandan İsrâil’in cevâbı da yıldırım hızıyla geldi ve Kudüs’ün “Arab Kesimi”nde 1550 yeni İsrâil konutunun daha yapımına “izin” çıkdı.
Aslında Netanyahu ve İsrâil için
Beyaz Saray’ın fikrinden ve muvâfakatinden çok
Amerikan Kongresi önemli. Çünki Başkan’ın elinı ayağını pek çok konuda bağlayan mercî orası. Yâni “dünyânın en güçlü adamları” esâsen pek de o kadar güçlü değil ve Kongre’nin Temsilciler Meclisi’nde İsrâil’i öteden beri harâretle destekleyen Cumhûriyetçiler çoğunlukda. Senato’da ise gerçi Demokratlar çoğunlukda ama onlardan önemli bir bölümü de İsrâil’i desteklediği için bu kanatda da mesele yok.
Ama bildiğim kadarıyla en önemlisi “American Israel Public Affairs Committee” (Aipac) adlı
Yahudi lobi kuruluşu ki Kongre’yi geniş ölçüde etkileyen merkez orası. Tabii yanısıra diğer Yahudi
dernek ve örgütleri de var.
Bundan sonra işlerin nasıl gideceği ve Türkiye’nin bu işle alâkasına gelince Obama belki hâlihazırdaki İsrâil hükûmetinin umurunda olmayabilir ve onu etkisiz bırakabilir. Fakat Başkan’ın bu çıkışı İsrâil bağlamında Beyaz Saray zâviyesinden bıçağın kemiğe dayandığı ve İsrâil’deki beş milyon Yahudiyi, üstelik bütün tecâvüzkârâne davranışlarına rağmen korumaya devâm ederek 200 milyon Arabın düşmanlığını sürdürmenin ne kadar akıllıca bir
politika olduğu sualinin gitgide şiddetlenerek gündeme geldiğini işâret ediyor.
İşte Türkiye’nin rolü de bana kalırsa burada başlıyor.
Dikkat edildiyse son haftalarda Washington’la
Ankara arasındaki en üst düzeyden temaslar alışılmadık ölçüde yoğundu. Böylece Türk tarafına bu konuda kendi görüşlerini aktarma fırsatı da verilmiş oldu ve Türk tarafı aslında bütün problemlerin dönüp dolaşıp Filistin kördüğümüne bağlandığını yeterince anlatmışdır sanıyorum ki Amerikalıların bunu hiç bilmemelerine de ihtimâl verilemez.
Ben bir iş bölümü yapıldığını sanıyorum.
Tahmînimce Washington bütün bu bölgeyi (
Osmanlı Coğrafyası’nı!) Türkiye’den daha iyi okuyan başka
ülke bulunmadığı gerçeğini nihâyet kavradı.