Bu aslında siyasi bir slogan. Fransa'nın eski devlet başkanlarından Mitterrand'ın 1980-81 döneminde kullandığı bir slogan. Sonrasında da onun adeta adına yapışıp
soyadı gibi olan bir unvan haline geldi.
Galatasaray'ı bir bütün olarak böyle nitel
emek çok yanlış olmaz sanıyorum. Sayısız devlet adamı,
sanatçı, sporcu yetiştirmiş,
ülke yönetiminde yıllarca
egemen olmuş, sporumuzdaki pek çok olayın öncüsü konumundaki bir kuruma bu unvanı vermek zorlama olmaz sanıyorum.
Bu unvanı akıllara getiren yeni başkan
Ünal Aysal oldu. Müthiş bir üstünlükle seçilen Aysal,
aday oluşundan bu yana son derece kendinden emin ve sakin görünümüyle dikkat çekiyor. Buna icraatini de ekledikçe Galatasaraylıların 'büyük başkan!' sloganları gecikmez gibi görünüyor.
Aysal'ın bir yandan önemli işler yaparken öte yandan bazı simgelere de dikkat edişi ilginç.
Terim'in göreve getirilmesi için 19
Mayıs'ın seçilmesiyle oluşan 1905 durumu, ilgili açıklamanın 20.45 sularında yapılması gibi tercihler elbette ki raslantı değil. Bunlar da camiayı etkileyecek ayrıntılar...
Aysal,
transfer beklentisine de hemen
yanıt verdi. Elmander'in ardından Kallström de gecikmeyecek gibi görünüyor. Dünya çapındaki kalecinin ismi açıklandı açıklanacak deniliyor. Bütün bunlar, berbat bir
sezonun ardından Galatasaray
taraftarına soluk aldıracak gelişmeler olarak görülüyor. Daha fazlasının olacağı da açık.
Başkan Aysal'la birlikte Fatih Terim'in de 'bu takımın tamamı gönderilmeli' türünden saçmalıklara
kulak asmayacağı kısa sürede ortaya çıktı. Terim, herhangi bir takımın transferle değil, öncelikle var olan kadrodan en iyi biçimde yararlanmakla başarıya yürüyebileceğini hepimizden daha iyi bilecek durumda. Alınacak adamların büyük bir bölümünün elinizdekilerden fazla bir farkının olamayacağını anladığınızda çok geç kalıyorsunuz. Terim bunu bir kez yaşadı. İkinci kez tekrarının bir yararı olmayacağını da biliyor.
Aysal'ın doğru teşhis koyduğu noktalardan biri de yönetimdeki dağınıklığın futboldaki başarısızlığın önemli nedenlerinden biri olduğuydu. Elbette ki öyleydi. O kadar ki hemen bütün dönemeçlerde takımı yerle bir eden
hakem hatalarıyla ilgili ciddi bir ses bile çıkmadı o yönetimden. Çıkana da kimse kulak asmadı.
Buna benzer durumlarda sesinizin daha gür çıkması için önce yönetimde bütünlüğü sağlamak, sonra da neyi ne zaman ve nasıl yapacağınızı iyi
tayin etmek gerek. Aysal da bunu yapacağını söylüyor. Bunun, gelecek sezon Galatasaray'ın daha az hakem talihsizliği yaşayacağının güvencesi olacağını öngörebiliriz.
Yönetimdeki değişiklik ve Terim'in göreve gelişi kuşkusuz Sarı Kırmızılı taraftarları da etkileyecektir. Kazandığı maçta bile
küfür ederek takımının ceza almasına yol açan türden taraftar da artık bıkkınlık verdiğini anlamalıdır. Asıl çileyi İstanbul'daki taraftar çekti, onlar böyle birşey yapmadı. Bunda da ultrAslan'ın önemli bir rolü oldu. Ankara'daki başıboşluk, sezonun son maçının boş tribünlere oynanmasına yol açtı. Artık bu saçmalıklar bitmeli.
Üç satırda maç!
1- Seyircisizliğin, federasyonun aynı zamanda kendisine de verdiği bir ceza olduğunu anlatabilme imkanımız olabilir mi günün birinde?
2- Başka yerlerde çok daha iyi yapılabilecek
19 Mayıs töreni uğruna, binbir emek ve parayla yapılmış zemini mahvetmek nasıl bir sorumsuzluk?
3- Bu sezon Cim Bom rahatlıkla
şampiyon olabilirdi, bütün maçlarını Konyaspor'la oynamak koşuluyla...