Birkaç gün önce Posta’daki bu köşede “darbecilik laik medyanın genlerine işlemişti” başlıklı yazımın çok yankısı oldu. İlginçtir kimse
itiraz etmedi. Zira yazdıklarım doğruydu.
Bizler böyle yetiştirilmiştik. Demokrasi anlayışımızın sınırları vardı. Devlet daima haklıydı.
Bu yazı hakkında değerlendirme yapanların bir kesimi, “ M. Ali kendiyle yüzleşiyor” demiş. Ben kendimle yüzleşmeyi çok eskilerde, 1980-90’larda yaptım.
Kitap ve yazılarımla tepkimi ortaya koydum. Bundan dolayı da, başıma gelmeyen kalmadı
Bu yazı, yüzleşme değil, gerçekçi bir saptamaydı. Şimdi, eski “askerci medya mensupları” harekete geçeceklerdir mutlaka... Varsın konuşsunlar, gerçeği hiçbir zaman saklayamayacaklar.
Kılıçdaroğlu
reytingini artırıyor...
19
Mayıs Perşembe günü 32.Gün’de
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu ağırladım. Programın ertesi günü, Kılıçdaroğlu’nda görülen özgüvenin nedeni de reytinglerle birlikte anlaşıldı.
Çünkü Kılıçdaroğlu programı AB’de ortalama 5.4 reyting ve 20.6 izlenme oranıyla
32. Gün için bu
sezon en falza reyting getiren programlardan biri oldu.
Kanal D o gün, o saatte en fazla izlenen TV kanalı oldu.
Biraz
rekabet, biraz da meraktan hemen Kılıçdaroğlu bundan 10 gün önce sevgili dostum Ali Kırca’nın Siyaset Meydanı Seçim Özel Programı’na katıldığında Ali’nin aldığı reytinge baktım. Hemen hemen aynı çıkıyor.
Tabii ki izleyici olarak siz bu programları beni ya da Ali Kırca’yı kara kaşı kara gözümüz için izlemiyorsunuz.
Bu Kılıçdaroğlu’nun reytingi.
Ve görülüyor ki, Kılıçdaroğlu reytingini artırıyor.
Seçim meydanları ve tartışmalar belli ki Kılıçdaroğlu’na yarıyor.
Programı kaçırdıysanız ya da yeniden izlemek isterseniz www.mehmetalibirand.com.tr adresinde, “videolarım” bölümünden istediğiniz zaman izleyebilirsiniz. Programla ilgili görüşlerinizi de sitemin
iletişim bölümündeki
[email protected] mail adresini kullanarak bana iletebilir, benimle görüşlerinizi paylaşabilirsiniz.
Yazıcı'ya güvendiğim kadar varmış...
ÖSYM’den torpil isteyen ve Hayati Yazıcı’nın imzasını taşıyan e-mail ortaya çıktığı zaman “Yazıcı böyle şey yapmaz” diye yazmıştım. Kendisiyle yakınlığım veya uzun bir tanışıklığım da yoktu. İzlediğim kadarıyla böyle bir algılamam olmuştu. Mert olduğu belli bir insanın torpil isteyeceğine inanmamıştım.
Yanılmamışım.
Umarım, aynı algılamalarım, başka
siyasetçiler için de geçerli olur(!)
Faili meçhuller ne zaman araştırlacak?
Kimse,
faili meçhul cinayetlerin bir gün unutulacağını ve üstlerinin kapanacağını sanmasın.
1990’larda, devlet ya da derin devletin öldürdüğü veya öldürttüğü faili meçhuller unutulmayacak. O aileler
hesap sordukça, hesap sormaya devam ettikçe, dosyalar açık kalacak.
Üstelik, meçhul failler incelenmedikçe veya sorumluları bulunmadıkça, Güneydoğu’da durulmayacak, rahat ve huzura kavuşamayacaktır.
Kafamızı kuma gömelim.
PKK terörü ile mücadele etme adına,
Kürt sorununa
destek verenler öldürüldü. Hem de, sorgusuz cevapsız vuruldu ve dere kenarlarına atıldılar.
Bunları görmezden mi geleceğiz?
Devletin bazı kesimleri korkuyor olabilir. Geçmişteki suçların hesabını vermek istemeyebilirler. Ancak bizler korkmamalıyız. Korkunun ecele faydası yoktur.
Fatih
Terim, en doğru
tercihdir
Biliyorum,
Fatih Terim’in en doğru tercih olduğuna itiraz eden GS’liler, beni fena halde eleştirecekler. Nedense, yıllar içinde bu Fatih antipatisi oluştu ve GS delegeleri de kendilerini bundan kurtaramıyorlar. Ancak, bir yandan da, tribünler Fatih Terim’i seviyor.
Bu kırılganlığın iki nedeni var.
Biri, Fatih’in dünyanın en mütevazi kişisi olmaması, kendine aşırı güven duyması, zaman zaman medyaya tepeden bakıp, kimilerine de açıkça haddini bildirmesidir.
Diğeri, “İmparator” diye abartılı bir sevgi avansı verilmesine rağmen GS’ye her gelişinde ve ardından da milli
takımlar antranörlüğünde, ondan beklenen performansı gösterememesidir. Yani, Terim’i tepemize çıkardık, omuzlarda taşıdık, sonra çukura attık. Büyük haksızlık ettik.
GS'yi Terim'den başkası toparlayamaz
Fatih Terim analizini bir yana bırakalım ve GS’nin durumuna bakalım.
Kulüp iflas durumunda. Kasasında günü çevirecek parası yok. Futbol takımı, tam bir başıboşluk içinde yuvarlanıp gidiyor. Kimin satılıp, kimin alınması gerektiğine hemen karar verilmesi ve
futbol şubesinin sıkı bir disipline sokulması gerekiyor.
Ünal Aysal’ın yerinde olsanız ne yaparsınız?
Avrupa’dan ünlü bir
teknik direktöre, milyon euro verip takımın başına geçirmeyi ve bu kişinin
Türkiye ve takımı tanıması için en az bir sezonu harcamasını mı beklerdiniz?
Yoksa, eli sopalı, disiplinli, GS’yi çok iyi tanıyan, tüm dezavantajına rağmen, Fatih Terim’i mi tercih ederdiniz?
Terim'de artık imparator olmamalı...
Ünal Aysal,
teknik direktör olarak Fatih Terim’i seçerek, delegeden çok
eleştiri alacak. Başına gelecekleri de çok iyi biliyor. Ancak kabul edelim ki, hisleriyle değil, mantığıyla hareket ediyor.
Aysal kaderini Terim’in tutumuna ve başarısına bağlıyor. Giderlerse, birlikte gidecekler. Aysal en sonunda işinin başına dönecek, ancak bu defaki, Terim’in son GS denemesi olacak.
Terim de bütün bu durumun farkında. Göreceksiniz, farklı bir yaklaşım sergileyecek. İmparator gibi değil, GS kulübünün bir neferi gibi, tevazu içinde elinden geleni yapacaktır.
GS taraftarı takımından mucize beklemiyor.
Hatta, olsa çok memnuniyet duyacak, ancak
şampiyonluk dahi beklemiyor. Doğru dürüst futbol oynayan, ilk üç sıraya oturacak, her önüne gelene yenilmeyecek bir takım düşlüyor.
Bu kadarını, hatta fazlasını Fatih Terim başaracak güçtedir.