Seçim kampanyaları gergin gidiyor, atmosfer oldukça sert, üslup ve nezaket pek görünmez oldu, doğrudur. Sonuçta
sandık her zaman gerilim üretir, herkes bütün kozlarını oynarken ölçü kaçar. Çok partili hayatın tamamında böylesi gerilimler olmuştur. Üç aşağı beş yukarı...
Yalnız bu kez, şimdiye kadar hiç
tanık olmadığımız bir şeyler yaşanıyor. Parti liderleri, kulaktan dolma bilgilerle, uydurma
belgelerle,
kontrol edilmemiş suçlamalarla
siyaset yapıyor, halkın önüne çıkıyorlar.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na bakalım. Kariyeri, arkasında duramadığı iddialarla dolu olan bir yeni genel başkanın yapmaması gereken ne varsa yapıyor.
Gandi imajı iki ayda yerle bir olmuş, insanlar yüzünde samimiyetsizlik göreceklermiş umurunda değil.
Milletvekili listelerine konulmayan bakanlarla ilgili yolsuzluk imaları siyaset adına ürkütücüdür. Kural bellidir... Elinde belge varsa, çıkar açıklarsın. Kamuoyu iddiayı anlar, vicdanında tartar, değerlendirir. Ve eğer ortada bir şey varsa da siyasi kanaatini oluşturur.
Yoksa... Yoktur, iddia ileri sürülemez, bir şey söylenemez. Hele hele bir genel başkan olmayan bir şeyi, kulaktan dolma bir iddiayı, kahvehane sohbetini diline dolamaz, dolayamaz.
Evet, siyasette gerilim hep oldu...
Üslupsuz tartışmalar hep yaşandı...
Siyasetin dili kahvehane diline çok yaklaştı ama böylesi hiç olmadı. Yani, hiçbir büyük parti genel başkanı arkasında duramayacağı iddiaları art arda tekrarlayıp geçmedi. Elbette asılsız çıkan iddia ileri sürenler oldu ama bir söylediler orada kaldılar. Bazılarının yüzü de kızardı.
“Kayseri’de yolsuzluk var” deyip orada kalmak, “Bakanlar yolsuzluk yaptı” deyip ortaya iki satır koyamamak, “
Başbakan Ürdün’e uçakla davetiye gönderdi” deyip belge gösterememek... Arkası getirilemeyen iddialara rağmen umursamadan yenisini ortaya atmak, görülmüş şey değildir.
Kim inanır bundan sonra söyleyeceklerine ve kim inanır partisini, ülkeyi dürüstçe yönetebileceğine.
Ya da MHP Genel Başkanı Bahçeli gibi. “Siyah bir
araba partimi gözetliyor” diye 70 milyonun önünde fotoğraf gösterdikten sonra bunun bir galeri sitesinden alındığının anlaşılması...
Seçim telaşı bir yere kadar izah edilebilir ama koskoca genel başkanlar, CHP, MHP gibi ciddi partiler böyle şeylere nasıl tevessül edebiliyor anlayamıyorum.
Durumun vahametini anlatmak için
gazetecilik lisanıyla söyleyeyim.
Bir muhabir yazı işleri masasına gelse ve “Başbakan Ürdün Kralı’na uçakla özel davetiye göndermiş” dese ve bunu haber yapmaya kalksa o dakika kapının önüne konur. Veya elinde internetten alınmış araba fotoğrafıyla gelse, kılı kırk yarmadan hiçbir ciddi gazete bunu basmaz, basamaz. Okuyucusundan utanır, kendinden utanır. Yanılıp bassa bile ertesi gün hatasını anladığında hiç olmazsa kamuoyundan, muhataplarından özür diler.
Ergenekon ve
darbe davalarını usul bahaneleriyle sulandırmaya çalışanların, klasör klasör delilleri bile yetersiz bularak “Kesin bir şey yok” diyenlerin sıra siyasi rekabete geldiğinde daha dikkatli olmaları beklenir.
Liderler, partiler kendilerine çeki düzen vermeliler. Bu gidiş, iyi gidiş değildir.
Kulaktan dolma, imal edilmiş iddialarla
seçim kazanılamayacağı gibi, seçim sonrası itibar da kalmaz.
MHP’nin psikolojisini dağıtan
kaset saldırıları nasıl kabul edilemezse, liderlerin sorumsuzlukları,
sahte belge ve bilgilerle toplumu yanıltmaları da kabul edilemez. Biri belki daha can acıtıcı ve ahlaksızca o kadar...
Ama itibarın her türlüsü aynı değerdedir, unutulmasın.
Bir siyasetçiyi kasetle belden aşağı vurmakla, belgesiz veya sahte belgeli türlü ithamlara muhatap bırakmak temelde aynı şeydir. Neticede, ikisi de aynı sorumsuzluk duygusundan beslenir.