Cemaatler siyasi yapılar değildir. Siyasi tercihleri olsa da siyasi olarak değerlendirilemezler. Tıpkı işçiler gibi, bir mezhep gibi, sanatseverler veya aynı ilden olanlar gibi onları
siyasi partiler ile rekabete sokmak, onlara siyasi bir akımmış gibi davranmak doğru olmaz. Hele hele bir siyasi partinin bu tür toplumsal gruplara topyekün savaş ilan etmesi kolay alınabilecek bir risk değildir. Çünkü bunun kaybedeni her daim siyasi parti olur.
Bu basit gerçekleri iyi bilenler cemaatler ve benzeri yapılar arasındaki işlere karışmamışlar, onlarla iyi geçinmeye çalışmışlardır. Hatta onlardan nefret dahi etseler kamuoyu önünde cemaatleri açıktan eleştirmemeye büyük özen göstermişlerdir.
Özal,
Demirel,
Çiller, Ecevit ve
Baykal bu gerçeği iyi kavramış siyasilerdir. 28
Şubat sürecind
e devlet dini grupların üzerinden büyük bir silindir gibi geçerken dahi Cumhurbaşkanı Demirel ve
Başbakan Ecevit, Cemaat ile ilişkilerini güçlü tutmaya özen gösteriyordu. Her ikisi de Cemaat’in
yurt dışındaki okullarını ziyaret etti, hatta
Fethullah Gülen ile yüz yüze görüştüler.
Siyaseti dizayn etmek
AK Parti’nin yükselmesine paralel olarak onu devirme planları da birer birer sahneye kondu. Bu planlarda ısrarla uygulanan strateji ise onu oluşturan güçleri birbirine düşürmekti. Bu bağlamda bir yandan her taşın altından ‘Fethullahçılar’ın çıktığı işlenerek Cemaat üzerinden AK Parti marjinalleştirilmeye çalışıldı. Diğer taraftan ise Cemaat’in AK Parti’den de sakladığı gizli bir gündeminin olduğu, Erdoğan’ı kalkan gibi kullanarak devlet güçleri ile olan savaşında AK Parti’yi kullandığı iddia edildi. Demokratikleşme ve
Ergenekon süreçlerinin sonunda AK Parti yıpranacak, ardından da
iktidarı cemaatçiler devralacaktı. AK Parti
ile Cemaat arasında
kavga çıkarmaya dönük bu tür senaryolar çeşitli versiyonlarıyla Ankara’da sık sık konuşuluyor. Böylece bir taşla iki kuş vurulmaya çalışılıyor. Hem Gülen grubu marjinalleşiyor, hem de AK Parti’nin arkasında olduğu düşünülen çok önemli bir grup iktidar ile kavgalı hale getirilerek AK Parti yalnızlaştırılmaya çalışılıyor... Tipik bir böl-yönet taktiği...
AK Parti için bu ‘güzellikler’i düşünenler
CHP ve MHP’yi de yeniden dizayn etmeye çok meraklılar. CHP’de ‘Baykal’la bir şey olmaz’ diyen bazı eller
kaset skandalı ile muratlarına erdiler. Baykal gitti... Ancak onlar Baykal’ı gönderirken, bir beklenti daha içindeydiler. Kaset sadece Baykal’ı değil, Cemaat’i de vuracaktı. Bu çerçevede gizli çekimlerin bu grubun işi olduğu algısı etrafa yayılarak bir tür Baykal-Cemaat kavgası çıkarılmak istendi. Oysa ki Baykal’ın görüntülerini gazetecilik etik değerlerini hiçe sayarak yayınlayan merkez medyanın önemli bir grubuydu. Bu grup bir yandan
timsah gözyaşları döktü, diğer taraftan Baykal devrilsin diye aktif bir şekilde çalıştı. Sonuçta kurt siyasetçi Baykal bu oyunlara gelmedi ve “Pensilvanya’dan aldığım mesajın samimiyetine inanıyorum” diyerek kaset-Cemaat bağlantısını açık bir dille reddetti.
MHP oyuna mı geliyor?
Şimdi aynı oyunlar MHP üzerinden oynanıyor ve görebildiğim kadarıyla MHP Genel Başkanı Sayın
Devlet Bahçeli bu konuda tam da itilmek istendiği noktaya doğru sürükleniyor. Bir yandan Bahçeli
tasfiye edilirken, bunun sorumluluğu da Cemaat’e yıkılmak isteniyor. Bahçeli MHP tabanında yaşanan kaymadan dolayı da, bazı MHP’li siyasilerin ortaya çıkan skandal kasetlerinden dolayı da Cemaat’i suçluyor. Bunun Bahçeli için iki ölümcül sakıncası var: İlk olarak yukarıda bahsettiğim oyun MHP’de başarıyla uygulanmış oluyor. İkincisi ise MHP önemli bir cemaatle kavgalı ederek
Meclis dışına itilmiş oluyor. Belki de aslında istenen de bu, yani MHP’yi çarpıştırarak Meclis dışına atmak ve ılımlı bir parti olmaktan çıkarıp ‘sokağın kavgacı partisi’ haline sokmak. Yani bir tür
operasyon partisi haline getirmek.