Televizyon dizilerinde rol alan oyuncuların
senaryodaki kişilikleri gerçek hayattaki konumlarını unutturur.
Nitekim kötü adam rollerine çıkanlardan veya "Tecavüzcü"yü oynayanlardan bazılarının sokakta saldırıya uğradıklarını bile görmedik mi?
Aynı durum galiba
siyasetin aktörleri için de geçerlidir.
Halim selim, lider olmayı hiç düşünmemiş, kendi halindeki bir
aile reisini kader "Siyasi lider" rolüne uygun görür.
Ondan sonra gerçek kişiliği ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bir tipleme çıkar karşınıza.
Özel hayatında hiç argo kelime kullanmamış, küfredenlere ayıplayarak bakmış bir kişi, karşısında kitleleri bulunca bir anda dilinin kemiği alınmış yaratığa
döner.
Düne kadar sınırlı imkânlarıyla evinin bütçesini denkleştirmekte zorluk çeken yeni lider kitlelere, ülkenin
ekonomik imkânlarıyla karşılanması mümkün olmayan
vaatlerde bulunmaya başlar.
Siyasetin doğasında vardır bu.
Ne var ki bazı liderlere siyaset yön verir.
Bazıları ise siyasete yön verirler.
Özlenen liderler siyasete yön verenlerdir.
Siyasete yön verenler
Daha önceki mesleklerinde yaptıkları işi en iyi şekilde yaparlar.
Bir gün siyasete atılmayı düşünüyorlarsa
yurt ve dünya sorunlarına ilişkin bilgilerini artırırlar, proje çalışmaları yaparlar.
Asıl mesleklerine yapabilecekleri bütün katkıları sağlarlar.
Sonra da birikimleri ile girerler siyasete.
Bilirler ki seçmene vaat edilen her şeyin bir parasal bedeli olmalı ve bu da bilinmelidir.
"Baraj yapacağım" demek yetmez.
O
barajı kaç yılda, kaça ve hangi kaynakla yapacağını bilmek de gerekir.
Veya bugün olduğu gibi üniversiteye giriş sınavındaki fiyaskoyu yerden yere vurmak da yetmez. Kendisi
iktidar olup yönetime gelirse merkezi sınav yerine ne tür
model oluşturacağını da bilmeli ve bunu açıklamalıdır lider siyasetçi.
Her çeşidini gördük
Çok partili
demokrasiye geçtiğimiz günden beri, her çeşit siyasi lideri gördük.
Kitlelere kendilerini kabul ettirmeyi başaran ama yurt ve dünya gerçekleri ile aşina olmayan liderlerin, ülkeyi ekonomik krizlere soktuklarını, dış politikada dar boğazlara ve hatta ambargolara sürüklediklerini de gördük.
Türkiye'nin tüm ihracatı petrol ithalatı yapmaya yetmezken, halka şirin görünmek için benzinin ve mazotun gerçek fiyatının altında satıldığını da görmedik mi?
- Acaba Türk seçmeni bütün bu yaşananları değerlendirip, kimin gerçek kimin zorlama siyasi lider olduğuna sağlıklı biçimde karar verebilir mi?
Acı bir gerçek ama bu soruya hemen "Evet" demek pek mümkün değil.
Seçmene güveniyoruz
Yazılı hafızası olmayan
genç toplumlar için bazen "Geçen hafta" bile "Uzak tarih" konumunda oluyor.
Kendi tarihlerinin gerçeklerini okullarda öğrenmeyenler, televizyon dizilerinden bunu öğrenmeye çalışıyorlar.
1980 öncesinin siyasi kadroları "
Özal deneyi"nden sonra bile yeniden seçimle sahneye çıkabilirler miydi?
Toplumdaki ezberlere veya tartışılmazlara dayalı kamplaşmalar, siyasetin aktörlerini de çileden çıkartıyor.
Kitlelere doğru ve gerçek olanı söylemek yerine onlar da bu kamplaşmaları kullanmayı seçiyorlar.
Şimdi bir de "
Kürt realitesi"ne ilişkin olarak "
Şiddet" öğesi siyasete girmiş durumda.
Halide Edip,
Kurtuluş Savaşı günlerini ele alan kitabına "Türk'ün Ateşle İmtihanı" demişti.
Bugün yaşasaydı herhalde "Türk'ün Demokrasi ile İmtihanı" derdi.
Figüranların başrol oyunculuğu denemesi yaptıkları, geçmişte duyulan bütün yanlış söylemlerin bir kez daha tekrarlandığı bir senaryo yine sahnede. Bu noktada tek güvencemiz yine de "Seçmenin bilinci"nden başka bir şey değil.