Siyasette yeni bir saldırı aracı var: Kaset... Siyasilerin, gayri meşru ilişkilerinin kayda alınmış görüntüleri, internet ortamında yayılıyor. Bu da partileri ciddi şekilde etkiliyor.
CHP'de Baykal'ın gidişi, yerine Kılıçdaroğlu'nun gelişi böyle oldu. Şimdi de
seçim öncesi MHP yönetimi sarsıntı geçiriyor.
Bugünün teknolojik imkânları ile herkes gizli
kayıt yapabiliyor. "2 yıl TSE garantili, CE sertifikalı, video çekim, uzun süreli kayıt, HD görüntü kalitesi" yazılarak satılan onlarca malzeme var. Kameralı elektrik düğmesi, priz,
kol saati,
masa,
duvar saatleri, anahtarlık,
gömlek,
ceket düğmeleri,
çakmak, rafa konmuş kitap, yağlıboya tablo,
gözlük,
kalem, televizyon ve uydu alıcısı düğmeleri,
vida, kravat iğnesi, oda spreyi kutusu, tavandaki
duman detektörü bunlardan bazıları... Fiyatları da 30 TL'den başlıyor.
Meselenin birkaç boyutu var. Evvela, günah ne kadar büyük olsa da, günah avcılığı yapılması, bu günahların teşhir edilmesi, yayılması dinen de, insanî olarak da tasvip edilemeyeceği gibi, evrensel hukuk normları açısından da suçtur. İslam'a göre de, inkâr dışında, Allah'ın büyük günahları da affedebileceğine inanıyoruz. O'nun insana olan merhamet ve affediciliğinin enginliğini biz bilemeyiz.
Zina, kanunlarca suç sayılmasa da, dinen günahtır. Bu günahı, "
özel hayat" deyip savunanlar, -hadi yüzde 95 diyelim- büyük çoğunluğu
Müslüman olan ülkemizde havaya konuşurlar. Zaten bu
kasetlerle amaçlarına varmak isteyenler, toplumun genel ahlak anlayışını bildiklerinden bu yola başvuruyorlar. İstendiği kadar "bu yanlıştır, tasvip edilemez" densin, CHP ve MHP tabanı, bu "ahlak dışı"lığı savunmaz. "Bu adamların hiç mi kabahati yok, hadi ailelerini düşünmemişler, partiyi, bizleri de mi düşünmemişler" diyerek hop oturup hop kalkarlar. MHP tabanının, olan bitene nasıl
öfke duyduğunu, nasıl üzüldüğünü, "MHP, bu yönetimle davamızı temsil etmiyor" diye söylendiğini görmezden gelebilir miyiz? "Özel hayata karışılmaz", "zina kanunlarda suç değil" gibi izahlar, gönlü kırılmış, onuru zedelenmiş insanları teskin eder mi? İkna eder mi?
CHP'nin ve MHP'nin, bu kasetler vasıtasıyla yıpratılmak istenmesini, kasetlerin
siyasete malzeme yapılmasını onaylamak elbette mümkün değildir. Hatta şunu da diyebilirim: Sırça köşkte oturanlar kimsenin camına taş atmamalıdır.
Keza, Sayın Bahçeli'nin, bu kaset meselesinde, ihlâs ve samimiyeti ile milyonların gönlünü kazanmış bir din âlimini, kanaat önderini adres göstermeye kalkması büyük ayıptır, haksızlıktır, zulümdür. Bahçeli'nin referandumdan beri "
okyanus ötesi" diye tutturması, görülecektir ki, siyaseten de kendisine hiçbir şey kazandırmayacaktır. Ülkemize, insanımıza ve insanlığa büyük fedakârlıklarla
hizmet edenleri, yargısız infazlara kalkmak, mazlumlara zulmetmek gibidir. Ne demişler, alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste. Onlara dokunan yanıyorsa, siz de dokunmayın o zaman...
Fakat bir de şu gerçek var. Kasetler, bugün bir suikasttan daha tesirli hale gelmiştir. Görüntüleri internete düşmeseydi, Baykal'ı CHP genel başkanlığından kim indirebilirdi? MHP genel başkan yardımcıları, partilerinden ve milletvekili adaylıklarından
istifa ederler miydi? Siyasete kasetle müdahale, tehlikeli bir süreci de işaret ediyor. Bu kasetlerin arkasının geleceğini, ortalığın toz duman olacağını iddia edenler var. Biz, bu seçimlerin gerçekçi projelerle,
demokrasinin ilerlemesi, yeni bir
sivil anayasa vaatleriyle geçeceğini düşünürken, gelinen nokta gerçekten üzücüdür. Bir de Başbakan'ın konvoyuna yönelik
PKK saldırısı ha, Güneydoğu'da yeni çatışma alanları açılması palaları hatırlanırsa, önümüzde gerçekten çok uzun bir 33 gün var...
Türkiye'de güç mücadelesi ve siyaset, maalesef ahlak,
kural ve insanlık dışı vasıtalarla sürdürülüyor. Bunların çoğu da, demokrasi noksanlığından kaynaklanıyor. Hukukun üstünlüğü olsa, yanlış yapanı yakalar, hesabını sorarsınız. Hukuk yoksa hesabını kimden soracaksınız?