Terör örgütü özellikle geçtiğimiz yazdan bu yana saldırılarını polis üzerinde yoğunlaştırdı. Fakat polise dönük saldırılar sadece fiziki değil. Sanki organize bir
şebeke son 10 yıldır polisi yıpratmaya çalışıyor. Emniyet Teşkilatı’nın ne yandaşlığı kaldı, ne cemaatçiliği. Türkiye’nin ‘polis devleti’ne döndüğünü iddia edenler mi dersiniz, polis şiddetinin zirveye çıktığını ısrarla tekrarlayanlar mı? Oysa ki Türk polisi geçmişle kıyaslanmayacak başarılara
imza atıyor. Karakolda işkence artık istisna... Faili meçhul siyasi
cinayetler de sona erdi. Elbette karanlık güçler boş durmuyor, ancak
Danıştay Cinayeti’nden
Hrant Dink Saldırısı’na kadar tüm olaylarda tetikçiler ve yakın bağlantıları polisten kaçamadılar.
Toplum destekli polislik gibi Batı’da yoğun bir şekilde kullanılan, ancak
ülkemiz insanına çok görülen uygulamalar da birer birer Türkiye’ye geliyor.
Polis laboratuarlarına ve eğitim birimlerine geçmişten farklı olarak büyük önem veriliyor. Altyapı ve eğitimdeki hızlı yükselişe paralel olarak polis gerçek görevini yerine getirmeye başlıyor. Örneğin iç istihbaratta polisin yükselişi sayesinde MİT çok rahatladı ve Emniyet’le uyumlu bir şekilde daha rahat görevini yapabiliyor.
Polis hem sayı, hem de kalite olarak kendisini çok geliştirdi.
Üniversite mezunu olmayan polis neredeyse kalmadı. Üst yönetimdeki eski nesil ise yerini çoğu doktoralı, her biri alanında uzman
genç bir kuşağa bırakıyor. En azından yüksek
lisans yapmayanın polis teşkilatının yarınında ciddi bir yeri yok gibi. Bu açıdan baktığımızda Türk devlet kurumları içinde kendisini en iyi geliştiren kurum polis. Anlayacağınız hepsi okumuş çocuklar...
Kısacası 1980’lerin, 1990’ların ‘işkencehane karakolları’ yok artık. Güvenliği sağlamak için tek aracının cop olduğunu düşünen polisler de tarihe karışıyor. Polis daha kibar, ama aynı zamanda daha başarılı.
Rüşvet alan polis
tipi bile önemli oranda kırıldı. Tüm istatistikler ve genel gözlemler bu tespitlerimizi tartışmaya yer bırakmayacak şekilde doğruluyor. Bırakınız istatistikleri,
Ergenekon sanıklarından
İlhan Selçuk bile polisin kibarlığı ve yetkinliği konusunda şaşkınlığını övgü dolu sözlerle ifade etmemiş miydi?
Peki, öyleyse neden bu kadar saldırı? Bir yandan
terör örgütleri ve suç şebekeleri polisi şehit edebilmek için yarışırken, medyada ve siyasette bazıları neden polise karşı zehirli bir dil kullanıyor dersiniz? Aslında sebebi çok basit. Çünkü polis işini yapıyor. Eskiden olduğu gibi suç işlenirken arkasını dönmüyor. Geçmişin Bekçi Murtaza tiplemesindeki polisi yok artık. Geçmişte polisi kendi suçlarının bekçisi yapanlar bugün polisi ellerine
kelepçe takarken buldukları için hopluyorlar.
Güçlü polis, güçlü
demokrasi
Dikkat ediniz, polise yönelik kampanyalarda en önde yer alanlar aynı zamanda PKK’nın ve/veya Ergenekon’un da sempatizanları. Sürekli kullandıkları argümanları ise Türkiye’nin ‘polis devleti’ne döndüğü... Bu kişiler bilinçli olarak güçlü polisi faşistliğin belirtisi gibi gösteriyorlar. Oysa ki gerçek anlamda güçlü polis sadece güçlü demokrasilerde olur. Bu işe gelişmiş demokrasilerde hukukun zorlayıcılığı (law enforcement) denir. Sadece
yasa yaparak,
seçim yaparak veya
Meclis toplayarak demokrasi olunmaz. O meclisin aldığı kararların uygulamasını birinin koruyup kollaması gerekir. İşte bu noktada yargının gözetiminde kolluk devreye girer. Bu açıdan baktığınızda demokrasinin de, cumhuriyetin de asıl bekçisi kolluk güçleridir. Bir ülkede kolluk güçleri adil yasaların çizdiği sınırlar içinde ne kadar etkin çalışıyor ise o ülke o kadar liberal demokrasiye geçiyor demektir.
Bunları söylerken kabul etmeliyiz, polisin hala çok büyük eksikleri var... Fakat doğru yoldalar.