Başbakan'ın konvoyuna,
Kastamonu çıkışında pusu kurularak ateş edilmesi, sandığa giden yolda nasıl bir provokasyonla karşı karşıya olduğumuzu yeniden hatırlatıyor.
Bir düşünün, Başbakan Erdoğan, helikopterle değil de,
karayolu ile gitmiş olsaydı, ya Başbakan da konvoyun içinde olsaydı, nasıl ve ne boyutta bir tehlikenin içine sürüklenebileceğimizi tahmin edebilir misiniz? Seçime 36 gün var ve anlaşılıyor ki,
PKK terör örgütünün "
kontrol dışı" denilen, derin bağlantıları olan grupları devreye sokulmuş durumda. Çok açık ki, kanlı pusular, provokasyonlarla,
halk iradesinin sandığa yansıması engellenmek isteniyor. Hazırlanmak istenen, bir
kaos ortamıdır. Böyle dönemlerde ancak,
demokrasiye sahip çıkma kararlılığı, sağduyu ve cesaret işe yarar.
Bu açıdan
CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu'nu ve MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli'yi gösterdikleri sağduyu için
tebrik etmeliyiz. Sayın Kılıçdaroğlu, Başbakan'a, hiç
vakit kaybetmeden geçmiş olsun telefonu açtı. Sayın Bahçeli, "Bu dönemlerde birlik ve kardeşlik içerisinde önce milletimizi ve devletimizi, sonra partimizi düşünerek hareket etmek durumundayız." dedi.
HAS Parti Genel Başkanı
Numan Kurtulmuş, tetiği çekenlerin "
Türkiye'yi istikrarsızlaştırmaya çalışan millet ve demokrasi düşmanları" olduklarını belirtti.
Terör örgütleri marifetiyle sahneye konulan oyunları, bu tür sağduyulu yaklaşımlar bozar. Sayın Kılıçdaroğlu'nun korumalarının iki katına çıkarılması da,
emniyet tedbirleri açısından yerinde ve hızlı bir davranış.
İstihbarat ve emniyet güçlerine şu önümüzdeki bir ay içinde çok büyük görev düşüyor. Vatandaşlar olarak da herkesin dikkatli olması gerekiyor.
Türkiye,
Ergenekon davasından beri artık herkesin gördüğü bir
vesayet-
demokratikleşme mücadelesinin içinden geçiyor. Demokratikleşme hızlandıkça, ellerindeki imkânları, sahip oldukları itibarları kaybedeceklerini düşünenler, haliyle direneceklerdir. Onları ürküten, demokratikleşmenin getireceği hukukun üstünlüğü ve herkesin
hesap verecek olmasıdır.
Bu ülkede; öğrenci olayları,
gençlik hareketleri, şiddet ve terör, hep siyasi amaçlar için, demokrasiye bahaneler üretmek için kullanılmıştır. Sokak hareketlerinin hiçbiri masum değildir. Basit
zabıta vakası gibi görünenler değil,
mafya organizasyonlarına kadar, hepsinin arkasında kirli, karanlık ve kanlı bir el var.
Seçim sandığı, o sandıktan çıkacak sonuç, vesayetçileri rahatsız ediyor. Seçim anketlerinin hemen hemen aynı sonuca işaret etmesi, AK Parti'nin bir defa daha tek başına ve yüzde 50 civarında bir oyla iktidara gelecek olması ihtimali, bu rahatsızlığı, paniğe dönüştürüyor.
Provokasyon, tuzak ve kanlı pusulardan başka bir "çare"leri yok. Özellikle de PKK terör örgütünün bu dönemde sahneye çıkması, geçmişteki benzer provokasyonları hatırlatıyor.
Kürt sorunu ne zaman barışçı bir yolla ele alınsa, her defasında kanlı pusular devreye girmiştir. Ne zaman demokratikleşme ile ilgili bir hamle yapılsa aynı tezgâh kurulmuştur. En son,
referandum öncesinde,
İnegöl ve Dörtyol'daki olayları hatırlayınız. Apaçık provokasyon olan bu tertipler,
evet akim bırakıldı. Fakat bugün daha tehlikeli olanlarıyla karşı karşıya kalabiliriz.
Allah korusun, suikastlar, kalabalık yerlerde
intihar saldırıları gibi bütün toplumu derinden sarsan kanlı provokasyonlar devreye girebilir. Türkiye, belki de ilk defa böylesine tehlikeli bir
seçim atmosferi yaşıyor.
Biz vatandaş olarak, Kastamonu'daki kanlı pusudan
ders alarak, üç siyasi parti liderinin, halkın asla tasvip etmediği üslup yanlışlığından, birbirlerine laf yetiştirme çabalarından vazgeçmelerini istiyoruz. Meydanlarda birbirlerini rencide etmekten vazgeçip, birbirlerine el uzatmalarını, seçim atmosferini bir demokrasi şölenine çevirmelerini bekliyoruz.
Referandum, demokratikleşme için çok önemliydi. İnanınız, 12 Haziran'daki seçimler, referandumdan da önemli...