"Amerika'da bayram", "Cezasını buldu; kefenlenip denize atıldı", "Okyanusun dibinde; ABD, son 10 yılda dünyayı cehenneme çeviren
Usame bin Ladin'i öldürdü", "Dağda arandı, şatoda çıktı; dünya artık daha güvenli", "Müjdeyi Obama verdi", "Bir milyon dolarlık malikânede kalıyordu", "Okyanusa gömdüler; şeytana karşı iyilerin zaferi", "Parçala deseler kinim dinmez", "Usame öldürüldü, dolar ve borsalar yükselişe geçti", "Ladin The End"
Gazete okuyucuları, dün itibariyle haberi bu ve benzeri
manşetlerle duydular ve nasıl algılamaları gerektiğini öğrendiler.
Usame bin Ladin,
modern zamanların en meşhur fakat en az bilinen kişisidir. Tanınırlığı fazla, bilinirliği az. Hakkında muazzam miktarda yayın olmasına rağmen, ömrünün son on yılı soru işareti ve ünlemlerle bulanık âdeta esrarengiz bir adam.
Hayatı
Hollywood filmlerinin kolay tanınan iyi-kötü karakterleriyle algılamaya alıştırılmış safderûn
Amerikan kamuoyu, bu adamı on senedir Deccal, Dr. Frankenstein,
Hitler neviinden bir
halk düşmanı olarak tanıdı ve başlarına gelen 11
Eylül felâketinin sorumlusu olarak gördü. Bu süre zarfında Ladin imajını, her nasılsa basına düşürülen fotoğraf ve videolarıyla hatırladıktan sonra dramatik bir televizyon gösterisiyle ölümüne şahit tutuldular. Uğradıkları
hain ve kalleş saldırıya karşı Amerikan kalesine sığınarak pis
yerlilere karşı canlarını, ırzlarını ve bayraklarını yiğitçe müdafaa eden cesur Amerikalıların imdadına, o klasik kahraman
süvari bölüğü yine tam zamanında yetişti ve sinema salonu bir kere daha alkıştan inledi. Herkesin tüyleri ürperdi, vatanperverlik hormonları üst seviyede ifrazata başladı. Bayraklar göndere çekildi, Amerikalılar sağ ellerini kalplerine götürerek milli marşlarını haykırırken, az sayıdaki akıllı adam endişelenerek, "Eyvah, bakalım bunun ardından nasıl bir kazık yiyeceğiz" diye kıvranmaya başladılar; zira nerede lüzumundan fazla vatanperverlik müsâmeresi yapılsa, bütün dünyada akıllı adamların hâtırına hemen Samuel Johnson'un tâ 1775'te sarf ettiği o derin vecîze üşüşüverir: "Patriotism is the last refuge of a scoundrel", yani diyor ki, "Vatanperverlik, alçakların son sığınağıdır."
Vaktiyle Usame'nin varlığına inanmaya davet edilmiştik; şimdi fevtine ikna ediliyoruz. Bu iki davet arasında figan, İslâm dünyasının ocağına düşmüştür:
Afganistan ve
Irak işgali, isminde İslâmî aroma taşıyan herkesin potansiyel
terörist görülmesi, kahraman Amerikan süvari birlikleri tarafından ölümlerine doğrudan veya dolaylı olarak sebebiyet verilen 1 milyon civarında
Müslüman "yerli" ve nihayet Suriye'den Fas'a kadar uzanan Müslüman memleketlerde "fabrikasyon" intibâı veren bir dizi
ayaklanma...
Bu noktada yegâne temennîm, Usame bin Ladin markasının, bütün dünyada Müslümanların adını berbâda çıkaran son
kampanya ürünü olmasıdır.
Yeri gelmişken necib ve nâmuskâr Türk matbuatının, haberi okuyucularına duyururken niçin biraz lüzumundan fazla "Amerikanize" manşetler çekmek ihtiyacını duyduğunu enzâr-ı dikkatinize arz etmek isterim; bu gizli saik, Amerikan silahlı kuvvetlerinin bön, cahil ve kaatil tabiatlı, gerici ve bir miktar Müslüman terörist takımının kökünü kazıyacağına dair kuvvetli
inanç olabilir mi; pekâlâ mümkündür!
Eğer bir zamanlar yaşadıysa ve şimdi gerçekten öldüyse Bin Ladin, tarih boyunca Müslümanlara en fazla zarar veren adam olarak tarihe geçti. İnşallah yenileri "tezgâh"a konulmaz.