İslâm Avrupa'ya Batı'dan girseydi...


Geziye katılanlardan biri "Endülüs'ü biliyordum elbette, ama burada kurulan İslâm uygarlığının ihtişamını Elhamra Sarayı ve çevresini görünce fark ettim; bizim tarih kitaplarımız neden bundan yeterince söz etmez?" deyiverdi. Yaşadığı derin şaşkınlığa bir cevap veremedim. İspanyollar tarihlerinde tam 781 yıl (711-1492) Müslümanlar tarafından yönetildiklerini kendilerinden ve dünyanın büyük bir bölümünden saklamak istemişler; ayıp, ama yine de anlaşılabilir bir ayıp. Peki de, zamanının en büyük uygarlık örneği sayılan ve İspanya ile Portekiz dahil bütün İberya yarımadasını kapsayan Endülüs'ü zihin haritamızdan bizler neden çıkarmışız? En iyisi bir yabancı ansiklopedinin hakemliğine başvurayım, "Endülüs" denilince aklımıza nelerin gelmesi gerektiğini göstermek için: "Hilâfet dönemi Endülüs'ün altın dönemidir. Ortadoğu'dan ithal edilen gıda maddeleri yanında sulama tarımı sayesinde, Kurtuba (bugün Cordoba) ile diğer Endülüs kentleri etrafındaki bölge Avrupa'nın en ileri tarımsal ekonomisi olmuştur. Avrupa kentleri arasında 500 binlik nüfusuyla Kurtuba en büyük ve en gelişmiş kent olarak bilinen Constantinople'u (bugünkü İstanbul) sonunda geçmişti. "İslâm Dünyası'nda öncü kültür merkeziydi Kurtuba; Abulcasis (936-1013 yılları arasında yaşamış Kasım Halaf ibn-ül Zehravi) ile Averroes (1126-1198 yılları arasında yaşamış İbn Rüşd) gibi filozofları ve bilimadamlarıyla Endülüs, Ortaçağlar Avrupası'nda en büyük etki kaynağıydı. "1085 yılında Toledo'nun fethinden itibaren başka ülkelerden Müslümanlar veya Müslüman olmayanlar ünlü kütüphanelerine gelir, çalışmalarını sürdürürlerdi. Michael Scot (1175-1235) meselâ, İbn Rüşd ile İbn Sina'nın eserlerini İtalya'ya taşıdı. Bu etkileşimin Avrupa'da rönesansın gerçekleşmesinde belirleyici bir etkisi olmuştur." Tarihin tekerleğini geriye çevirmek mümkün değil elbette, ancak dini bağnazlığı bulunmayan Hıristiyan bilimadamları bile, bölgenin kaderini değiştiren 1492 civarındaki altüst oluş için, "Keşke yaşanmasaydı" demekteler bugün. İslâm'ın Avrupa içerisine sokulduğu bu deneme devam edebilseydi keşke... Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, Türkiye zorladığı için, içlerinde bir Müslüman ülke görmek istemediklerini iyice belli etmeye başladılar. Sanki İslâm Avrupa'nın yabancısıymış gibi göstererek hem de... Oysa, Hz. Peygamber'in vefatı üzerinden yüz yıl ancak geçmişken, Müslümanlar, Paris yakınlarına kadar ilerlemişlerdi. Birçok tarihçi, İberya'dan gelen Müslüman ordularının Tours Savaşı'nda yenilerek geri çekilmek zorunda kalmasını Avrupa'nın İslâm coğrafyasının bir parçası haline dönüşmesini engelleyen bir kırılma noktası olarak görür. Yüzyıllar boyu, Batılı tarihçiler, Müslümanları 'barbar' göstermeyi yeğledikleri ve bütün temasları yalnızca savaşlardan ibaret olarak yansıttıkları için, İslâm'ın Avrupa'nın değişik yerlerindeki kültürel mirasını görmezden gelmişlerdir. Oysa İberya yarımadasını 800 yıla yakın yönetmiş olan Müslümanlar, Avrupa kültüründe silinmez izler bırakmışlardır. İzleri görmek isteyenler için Elhamra Sarayı bile yeterli... Kurdukları kütüphaneler yıkıldığı, kitapları yakıldığı, zamanına göre hayli ileri icatları yok edildiği halde hem de... Müslüman İspanya'nın Kral Ferdinand ile karısı İzabel'le başlayan Katolik dönemden en önemli farkı, bilime saygı ile farklı inançlara muamelede görülüyor. Endülüs'te asırlar süren Müslüman yönetimler sırasında yakın-uzak coğrafyalardan gelen bilim âşıkları kendilerine hocalık edecek birilerini mutlaka buluyor, yaşadıkları yerlere döndüklerinde edindikleri bilgiler onlara ayrıcalık kazandırıyordu. "Grek ve Latin uygarlıklarının en temel eserleri, Batı dillerine, Endülüs'te Arapçaya tercüme edilmiş nüshalarından nakledildi" diyeyim de durumu anlayın. Hıristiyanlar ve Museviler dinlerini muhafaza ederek yaşayabiliyordu Endülüs'te ve eğer bir alanda temayüz etmişlerse el üstünde tutuluyorlardı. Elhamra Sarayı'nı gezenler, bağnaz olmayan bir rehber tarafından bilgilendiriliyorlarsa, sultanların sarayda başka dinden danışmanlarının varlığını da öğreniyorlar. İsim isim... THY Endülüs'ün kalbi olan Malaga'ya sefer başlattığı için ulaşım çok kolaylaştı. Yüzyıllarca gözlerden sakladıkları, kuşlar ve böceklerle toplumun istenmeyen unsurlarının kullanımıyla tahribe terk ettikleri Elhamra Sarayı'nın 'mücevher' değeri başkaları tarafından ısrarla vurgulanınca, İspanyolların da akılları başlarına geldi. Şimdilerde sırf Elhamra Sarayı ve çevresini görmek için 50 milyonun üstünde turist geliyor bu bölgeye. Üç saat süren saray gezisi için biletleri çok önceden almak gerekiyor. Sanki ayıplarıymış gibi saklamaya çalıştıkları tarihi miras, İspanyollara, şu ekonomik kriz günlerinde, bayağı bir gelir kaynağı... Benim ise aklımda hep o soru: Endülüs'teki Müslüman varlığı kalıcı olsa ve Paris önlerindeki Tours Savaşı kazanılsaydı, yani Avrupa İslâm ile Doğu'dan değil de Batı'dan tanışsaydı, bugün durum ne olurdu?
<< Önceki Haber İslâm Avrupa'ya Batı'dan girseydi... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER