Aslında 1915 yargılanmıştı!


Gelen çok sayıda tepki, 'Soykırım dayatmacılığı' başlıklı yazının içeride ve dışarıda birçok insanı damardan yakaladığı anlaşılıyor. Meğer ne çok insanın bu konuda fikri varmış. Ve kafalar ne kadar karışıkmış. Amaç da bu kafa karışıklığına ve bir soruna dikkat çekmekti: Avrupa ve Amerika'dan sonra Ermeni soykırımı tezi Türkiye'de de hızla insanları etkilemeye başladı; neredeyse yakında aydın olmanın şartı sayılacak. Bu durumda, Türkiye, Ermenistan'a yaptığı ortak tarih komisyonu teklifini, Erivan'ın cevabını beklemeden hayata geçirmeliydi. Türkiye ve dünyadan saygın tarihçilerden oluşan bir heyet, 1915'te gerçekte ne olduğunu, yaşananları nasıl adlandırmanın doğru olduğunu, tarafların karşılıklı hatalarını olayların bütünlüğü içinde ve adil bir yaklaşımla ortaya koymalıydı. Yaşananların soykırım olduğunu kabul edip ve bunu her yolla başkalarına empoze etmekten başka çare görmeyenlerin iyi niyetli bu çağrıya cevabı belliydi: Soykırımı inkâr. Ancak samimi olarak yaşananları anlamaya çalışan, her iki tarafın da büyük acı yaşadığını kabul eden, isim olarak soykırım demese de yüz binlerce Ermeni'nin şu an bu topraklarda olmamasının büyük bir travma olduğunu gören büyük bir kitle var. Bu konuyu doğru anlamak için rehberlik talep edenlerden kitap listesi isteyenlere birçok iyi niyetli insan, saygın tarihçilerden oluşan bir heyetin ortaya koyacağı görüşleri kabul etmeye istekli. Soykırım tezinin baskınlığı karşısında önce pes eden, ama daha sonra yine Batılı tarihçilerden bu iddiaya karşı çıkanları dinleyince fikrini değiştirenler de vardı. Mesela bir okur şöyle diyordu: "Yurtdışında doktora yaparken, Ermeni propagandasının etkisinde kalıp artık soykırım olduğuna inanmaya başlamışken bir gün Türk tezlerinin haklılığını savunan Amerikalı Profesor Justin McCarthy, Lehigh Üniversitesi'ne bu konuda konuşmaya geldi. İngiliz, Amerikan, Türk ve hatta kısmen Ermeni arşivlerini incelemiş biri olarak yazdığı birçok kitapta söz konusu tezlerin propagandadan ibaret olduğunu çok açık şekilde anlatmıştı. Doğrusu hoş bir biçimde şaşırmıştık. Hatta biz Türklerin neden böyle mühim bir konuda haklıyken, kendi tezlerimizi anlatamadığımıza kendisi de şaştığını söylemişti. Okuduklarımdan anladığım kadarıyla ortada kesinlikle soykırım filan olmamakla birlikte travmayı yaratan şeyin toplu göç ettirme olduğu ki bunun travmatikliği bu topraklarda Türklerden önce yaşadığı bilinen Ermeni toplumunun çıkan olaylar sonunda 2000 yıldan fazla yaşadıkları topraklardan çıkartılmış olmalarıdır." 100 yıl önce bir soykırım olmuş olsa bile bunun bugünkü Türklerin suçuymuş gibi gösterilmesine itiraz edenler olduğu gibi, Ermenilerin başına gelen trajediyi düşmanla yapılan işbirliğine bağlayanlar da var. Yazının Today's Zaman'daki İngilizce tercümesini okuyup şiddetli tepki gösteren Ermeniler de vardı. Mesela biri şöyle diyordu: "Evet, gökyüzünün mavi olduğunu kabul etmiyorsanız, konuşacak bir şey yok demektir." Aslında dayatmacı mantık ve şablonlar bir tarafa bırakılsa belki de gerçeğin ortalarda bir yerde olduğu daha iyi anlaşılacak. Mesela, Taraf yazarı Markar Esayan'ın geçen hafta detaylarını kaleme aldığı, 1915 olaylarından sorumlu 300 İttihatçı'yı yargılayan İstanbul'daki mahkeme bu olayın dünden bugüne ele alınış biçiminde bir sorun olduğunun ve yaşanan acıların baştan beri reddedilmediğinin delili. Yazının başlığı da dikkat çekici: 'Aslında 1915'i yargılamıştık'. Halbuki soykırım iddiasını adeta siyasî slogan yapmış Ermeni diasporasının da resmî tezleri savunan yaklaşımı da aynı derecede görmezden geldiği çok önemli bir detay bu. Divan-ı Harb-i Örfi zabıtlarına göre 1919-1922 dönemini kapsayan yargılamalarda, tespit edilebilen toplam 62 adet dava sonucunda 20'ye yakın idam cezası verilmiş ve bunlardan üçü infaz edilmişti. O zamanki İstanbul gazeteleri, satırı satırına mahkeme safahatını, suçlamaları, savunmaları, tutanakları yayımlamıştı. Savaş ve işgal şartlarında yapılan bir yargılamanın sağlığı tartışmalı olsa da bunun anlamı, soykırım tezini savunanların iddiasının aksine Türkiye'nin bir şekilde taa o dönemde yapılan yanlışlarla yüzleştiğiydi. Belki de sorun, başka birçok konuda olduğu gibi bu gerçeklere Cumhuriyet tarihi boyunca öğretilen resmî tarihte yer verilmemesi. Bu bilgilerin yanına, diasporanın görmek istemediği Ermeni çetelerin zulümlerini, düşmanla işbirliğini, Abdülhamid'e suikast girişiminden art arda yapılan isyanları ekleyince resmin başka bir yönü ortaya çıkıyor. Dayatmacı şablonlar terk edilse, konunun savunan ve karşı çıkanların dediği gibi siyah/beyaz olmadığı anlaşılacak. Bunun için özgüvene ve saygın tarihçilerin bilgi desteğine ihtiyaç var.
<< Önceki Haber Aslında 1915 yargılanmıştı! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER