Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı
İstanbul'a "2'nci Boğaz
Projesi" ne çılgınca bir hayaldir, ne de yenidir.
Kara
deniz'le
Akdeniz arasındaki deniz trafiğinin yoğunlaşması üzerine ve İstanbul Boğazı'nın petrol tankerlerinin kazalarına
kurban olmaması için Trakya'da bir kanal açılarak trafiği bu kanala yönlendirmek, uzun yıllardır konuşulmaktaydı.
Nitekim
CHP Genel Başkan Yardımcısı
Emrehan Halıcı da medyatava.com'a verdiği demeçte şöyle konuşmuş:
"- Bu proje 1994'te Bülent Ecevit'e ait bir projeydi. Bu Sayın Ecevit'in fikriydi. Bununla ilgili dokümanları araştırıyorum. Başbakan'ın yeni olarak ortaya çıkardığı proje yeni bir fikir değil. Bu büyük bir proje ama yapılabilirliğinin, fizibilitesinin ve detaylarının ayrıntılı olarak incelenmesi gerekir. İlerleyen zamanlarda konuyla ilgili değerlendirme yapacağız".
Mimar
Sinan projesi
Bu arada "Yedikıta" dergisinde yer alan bir inceleme yazısına göre de
Osmanlı İmparatorluğu döneminde ilk olarak
Sakarya Nehri,
Sapanca Gölü ve
İzmit Körfezi arasını birleştirmeyi hedefleyen bir proje, ticaretin geliştirilmesi ve malların nakliyesinin en
ucuz yolla sağlanması amacıyla düşünülmüş.
İlk defa
Kanuni Sultan Süleyman tarafından ele alınan projenin, fizibilite çalışmaları
Mimar Sinan tarafından yapılmış.
Bu projeye hemen "Olmaz" demek tabii ki pek anlam taşımaz.
19'uncu yüzyılda Süveyş
Kanalı'nın ve arkasından
Panama Kanalı'nın yapılabildiği bir dünyada bu projeyi "Çılgınlık" gibi görmek olsa olsa aşağılık kompleksini yansıtır.
Başbakan'ın açıkladığı proje üzerinde sosyal medyadaki yorumlar tabii ki artarak devam edecek. Ben Twitter'deki mizah öğesi ağır olan iki değerlendirmenin oğlum
Cemil Barlas tarafından yapıldığını görerek mutlu oldum.
Siyaset zor meslek
Cemil Barlas'ın söz konusu iğneli iki değerlendirmesi şöyleydi:
-
Cemaat yeni Boğaz'daki bütün yalıları şimdiden kapatmış.
-
Kemal Kılıçdaroğlu 3'üncü Boğaz Köprü'süne karşı çıkarken 2'nci Boğaz yapılıyor... Siyaset zor iş!
Gerçekten de
siyaset zor bir meslek.
Niteki Kılıçdaroğlu herhalde daha çılgın bir proje üretecek zaman bulamadığı için, ilk tepkisini şöyle seslendirmiş:
"- Bizim çılgınlara değil, düşünen insanlara ihtiyacımız var. Siz asıl bizim projelerimizi inceleyin. Çılgın projelerle uğraşmayı bırakın, iktidarınız döneminde 2.5 yaşındaki Kübra açlıktan öldü"
Hangi
Büyükada?
Bu proje gerçekleşirse, sadece İstanbul'un coğrafyası değişmeyecek bu arada İstanbul'a ilişkin kavramlar da değişecek demektir.
Mesela
Avrupa yakası, 2'nci Boğaz'la 1'inci Boğaz ve
Marmara Denizi tarafından çevrelenen, New York'un Manhattan'ı gibi bir ada olacaktır. Bu durumda Marmara'daki "Büyükada" dan "Büyük" diye söz etmenin anlamı kalmaz. Çünkü asıl Büyükada İstanbul'un Avrupa yakası olacaktır...
Bütün bunların ötesinde Türk kamuoyu daha çılgın projelere
yabancı değil ki.
1930'lu yıllara dönelim isterseniz.
12
Ağustos 1930 günü
Türkiye çok partili demokrasiye geçildiğini ve Fethi Okyar liderliğinde Serbest
Cumhuriyet Fırkası'nın kurulduğunu öğreniyor. Ancak halkın bu partiye çok büyük rağbet göstermesi üzerine "Rejim"in tehlikeye düşeceği düşünülüyor 17
Kasım 1930 günü, Fethi Okyar bu partiyi kapatmaya karar veriyor.
Ankara'nın Deniz'i
Arkasından Türkiye'de siyaset yazmanın ve konuşmanın tehlikeli olduğu bir dönem geliyor.
Bu durumda ne yapsın meslektaşlarımız.
Ortaya "Ankara'ya deniz getirme projesi" atılıyor. O günlerin
gazete arşivlerini karıştırırken Cumhuriyet'te Yunus Nadi'nin "Ankara limanı Kızılay'a mı Taşhan'a mı (
Ulus) yapılmalı" konulu bir başyazısına rastlamıştım.
Sonuçta Ankara'ya deniz gelmedi.
Ama Ankara siyasetine Antalya'dan Deniz (
Baykal) geldi.
Onu da bir kasetle kuruttular ve yerine Ankara'ya Kemal Kılıçdaroğlu geldi.