Yoğun
gündem içerisinde Ali
Haydar Saltık'ın ölümü gerektiği şekilde tartışılmadı Türkiye'de.
12
Eylül'ün CEO'su, beyni yani asıl adamı olan
Ali Haydar Saltık, 88 yaşında bu dünyada yaptıklarının hesabını vermeden öte dünyaya göçtü. Geçici anayasa maddesinin sağladığı korumanın ya da
HSYK korumasının olmadığı büyük
mahkemede yaptıklarının hesabını vermeye gitti.
12 Eylül'ün acısını yaşayan herkes, bu dünyada
hesap sorulmamasına çok hayıflandı. Ama hiç kimsenin kaçamadığı ve kaçamayacağı 'Mahkeme-i Kübra'da hesaba çekileceğini bilmek insanın ruhunu bir nebze olsun rahatlatıyor.
Ölümünden sonra
Vatan Gazetesi tarafından,
aile köklerinin Dersimli Sarı Saltuk'a dayandığı yazılan
Ali Haydar Saltık, 12 Eylül darbesinin beyniydi.
Aksiyon Dergisi'ne
röportaj veren
Faik Tarımcıoğlu, Saltık'ın uzun süre Ergenekon'un bir numarası olduğunu,
Kara Kuvvetleri Komutanı yapıldıktan sonra Bern'e
büyükelçi olarak atanmasının da bilinçli bir
tercih olduğunu söylüyor. Ayrıca
Özal suikastında da Saltık'ın parmağının bulunduğunu ima ediyor.
Cenaze törenine
Hilmi Özkök haricinde, son dönem Genel
kurmay Başkanlığı yapan İsmail Hakkı
Karadayı,
Hüseyin Kıvrıkoğlu,
Yaşar Büyükanıt,
İlker Başbuğ ve
Işık Koşaner katıldı. Bu
uygulama her generale yapılır mı tam bilmiyorum; ama gayet üst düzey bir uğurlama töreniydi. Ali Haydar 12 Eylül'ün CEO'su olduğu için mi yoksa kamuoyunun çok da bilmediği başka görevleri ifa ettiği için mi bu kadar üst düzey
katılım oldu, bilemeyiz. Ama bir zihniyetin orada bulunmasını çok da garipsememek gerek. 1960 sonrası yeniden kurgulanan askeriyenin her kritik dönemde görev yapan kurmay kadrosunun o cenazede yer alması aslında
doğal karşılanmalı.
Askerlik haricinde her şeye kafa yoran, iç düşman adı altında toplumun ekser çoğunluğunu
yabancı belleyen, halkın kafasından yumruğu ve dipçiği hiç indirmeyen bir zihniyetin kurmay kadrosuydu cenazeye katılanlar. Ustaları Ali Haydar Saltık'ı büyük mahkemeye hep birlikte uğurladılar. Türkiye'deki bütün değişimlerin önüne çeşitli varyasyonlarla engel koyan bu kurmay kadronun, kamuoyundan gizli ya da açık birlikte çalıştıklarını düşünmek çok da yersiz değil. 27
Nisan bildirisi de böyle bir zihniyetin uzantısı değil miydi?
Kutlu Doğum kutlamalarını bile tehdit olarak gören, bu millete ait ne kadar değer varsa hepsiyle mücadele etmeyi hayat felsefesi edinenlerin başında yer alıyordu bunlar...
Ali Haydar öldü.
Hani bu
iktidar hiç bitmeyecekti. Hani size hiç kimse dokunamayacaktı.
Anayasa'ya yerleştirdiğiniz maddeyi bu dünyadayken kimse değiştirememiş, kimse yaptıklarınızdan dolayı yakanıza yapışamamıştı. Bu yüzden, Mustafa'nın, Necdet'in, Eren'in, sizi fark ettiği için öldürdüğünüz Doğan Öz'ün hesabını kimse soramadı.
İşkence ettikleriniz, haksız yere canına kıydıklarınız, haklarına girdikleriniz, yetim bıraktıklarınız sizden hesap soramadı. Şimdi yaptıklarınızın hesabını verme zamanı. Orada muvazaalı mahkemeler yok. Hatırlı dostlarınız yaptıklarınızı örtbas edemeyecek.
Ali Haydar ve
ekip arkadaşlarının sürekli
mağdurlar oluşturmasını önlemek, bizim seçtiklerimizin görevi. Yönetime talip olup toplumun ona verdiği desteği çarçur edenler yüzünden Ali Haydar'lar hep güçlü ve etkili oldu.
Artık Ali Haydar'lar tarafından mağdur edilen olmak istemiyoruz. Herkesin yerini bildiği, herkesin haddini ve sınırını aşmadığı bir
ülke hayal ediyoruz.
12 Haziran bunun için çok önemli bir fırsat.