Sabah başlayan gün ile birlikte notlarımı da almaya başladım...
ÖSYM tarafından düzenlenen
ALES sınavında artık kimsenin hızlıca topa girip “kefil” olamayacağı cinsten patlak veren yeni bir
kriz daha...
Danıştay ve Yargıtay’ın
Anayasa Mahkemesi’nin kuruluşu nedeniyle yapılan
kutlama toplantısını boykot etmesi ve Mahkeme Başkanı’nın 12 Eylül’ün otuz yıldır siyasal iktidarların ilişmediği “
siyaset kurumuna” yönelik değişim çağrısı... Sanki Güneydoğu’daki ortama benzin dökmek istercesine bu kez de Hakkâri’de başlatılan KCK Operasyonu... Yüksekova’da maskeli kişilerce askerlere yönelik suikast girişiminde ölen uzman
çavuş...
CHP’nin, aralarında kamuoyunda “
Erbakan affı” olarak nitelendirilen maddenin de yer aldığı Torba Kanunu’ndaki 17 maddenin yürürlüğünün durdurulması ve iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne
dava açması...
“Demokrasi,
insan hakları ve piyasa ekonomisi” ilkelerine dayanmadığı için “
Müslüman” Suriye’nin halkına uyguladığı “devlet terörü” karşısında gittikçe sıkışan Ankara’nın dış politikası... Durmadan yükselen
altın fiyatları...
Afganistan’da kazdıkları
tünel sayesinde hapishaneden kaçan beş yüz
Taliban üyesi...
Notlarım uzayıp gitmekte...
***
Ancak... En garipsediğim gelişme,
Zonguldak’taki CHP mitinginde
Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması oldu.
Ergenekon sanığı Mehmet
Haberal’a abartılı bir şekilde arka çıkıyordu... “Süleyman
Demirel-
Mehmet Haberal-Kemal Kılıçdaroğlu” üçgeni olumlu adımlar atmaya çalışan “yeni CHP” imajını ağır bir şekilde hırpalıyor...
***
Ergenekon ile bu garip iç içelik, CHP’nin umut yaratmasını da çok zorlaştırıyor...
Ne var ki CHP’nin Ergenekonculuk ısrarı dünkü Zonguldak mitingindeki Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında da görüldüğü üzere bitmediği gibi daha da pekişiyor...
***
Hâlbuki... CHP, Ergenekon gibi taşıyamayacağı ağır bir yükün altına gireceğine, geçen gün “AB ile
müzakereler canlansın” diye hükümete seslenen 100’ü aşkın
sivil toplum örgütüne canla başla
destek olsa, kendine de Türkiye’ye de, hatta siyasal iktidara da çok daha hayırlı bir iş yapmış olur. Aralarında DİSK ve TÜRK-İŞ gibi
işçi sendikalarının yanı sıra
TÜSİAD ve
TİSK gibi patron örgütlerinin de bulunduğu 100’ü aşkın STK’nın oluşturduğu “Türkiye’nin AB Katılım Süreci İçin Sivil Toplum Platformu” yaptığı ortak açıklamada, “Türkiye’nin AB’ye
katılım sürecinin bir tıkanma noktasına geldiğine” dikkat çekerek şöyle diyordu: “
AB üyeliği, Türkiye’nin vazgeçilmez hedefi olmaya devam etmektedir. Bizler için AB üyeliği hedefi sürdürülebilir
kalkınma, yüksek demokratik standartlar, hukuk güvenliği, bireysel özgürlükler, toplumsal
cinsiyet eşitliği ve
refah toplumu anlamına gelmektedir.
Ne AB’deki, ne Türkiye’deki dönemsel siyasal ve
ekonomik gelişmeler bu temel doğrultuyu değiştiremez. AB yönelimi, öncelikle bizim kendi meselemizdir. Bu anlayış içinde hükümetimizi, siyasi partilerimizi, Türkiye’nin tam üyelik hedefi anlayışıyla daha fazla gayret göstermeye devam ediyoruz. Seçimlerin yeni bir başlangıç olmasını diliyor ve oluşacak siyasi iradeyi partiler üstü bir anlayışla reform sürecini süratle canlandırmaya davet ediyoruz. AB’nin 2014 yılında başlayacak yeni
bütçe çalışmalarında Türkiye’nin üyeliğinin göz önünde tutulabilmesi için reformlar hızlandırılmalıdır.”
***
Üstelik siyaset, “bozkurtlar ve çakallar” tartışması içindeyken, AB ve
Dünya Bankası Türkiye’nin tarım ve
hayvancılık sektörünün altyapısını AB’ye hazırlayabilmek için hayvanların
kayıt altına alınması ve hayvan hastalıklarının kontrolüne yönelik çok sayıda proje uyguluyor. Kısacası halkın sağlığına ve ülkenin zenginleşmesine çok faydalı oluyor... Böyle bir sürecin hızlanması ve tam üyelik için gerekli olan reformların tekrara hayata geçirilmesi için sahaya inen 100 STK’ya destek yerine, Ergenekon iddialarına destek olmanın anlamı ne?
***
CHP’nin Ergenekon ısrarı, bir adımını ileri atarken, diğer bacağına kurşun sıkan bir adam izlenimi yaratıyor... Kemal Kılıçdaroğlu da kendi adını “
Süleyman Demirel-Mehmet Haberal” ikilisinin yanına yazdırarak partisinin “yeni” olduğu iddiasına kezzap döküyor...