Babaları
Demirel de böyleydi... Seçim kazanmaktan umudunu kesince, işi
promosyona dökmüştü: “Kim ne veriyorsa, ben 5 fazlasını veriyorum...”
Demek ki Baba sadece liste yapmıyormuş.
Ufuk ve vizyon da çiziyormuş CHP’ye.
Dün Kemal Kılıçdaroğlu’nun ağzından dinlediğimiz CHP’nin “
seçim beyannamesi”, bir Demirel klasiğiydi adeta...
Keşke toplantı Selim
Sırrı Tarcan Salonu’nda yapılsaydı.
Kapıda
toplum polisleri (frukolar) bekletilseydi.
Retro görüntü vermek için kürsü ve izleyici koltukları arkaik ışıklandırma sistemiyle aydınlatılsaydı.
İsmet Paşa da mezarından kalkıp gelseydi ve “son numarasıyla” gurur duysaydı. “Biz ortanın solu derken, bunu murat ediyorduk işte evlat... Soldan soldan gider gibi yapıp, sağdan vuracaksın. Bunu Ecevit’e anlatamadık. Bakın Kemal Bey oğlumuz işi nasıl kıvırıyor...”
Hakikaten de iyi kıvırıyor.
Hiçbir şey söylemeden, çok şey anlatıyor.
Mesela, “
Kürt” demeden Kürt meselesini çözüyor. “
Alevi” sözcüğünü ağzına almadan Alevi meselesini hallediyor. Başörtülü kızları merdiven altına hapsederek, başörtüsünü “sorun” olmaktan çıkarıyor.
Bu arada, bol bol da dağıtıyor...
Kim ne veriyorsa, 5 fazlasını veriyor.
İktidar partisi 500 milyar dolar ihracat mı öngördü?
Bu ne ki? “Biz geldiğimizde 650 milyar dolara çıkaracağız” diyor.
Büyüme hedefi yüzde 6 olarak mı belirlendi?
Bunu çok düşük buluyor: “Bizim zamanımızda yüzde 7 olacak...” diyor.
İktidar,
milli gelir hedefini Cumhuriyet’in 100. yılında 25-30 bin dolar olarak mı belirledi?
Rakamların efendisi Kemal Bey bunu da az buluyor. “Bizim
iktidarımızda milli gelir 31 bin dolar olacak?”
Neden 30 değil, 35 değil, 40 değil de, 31 bin dolar?
Bu küsurat, Kemal Bey’in işin üzerinde ciddiyetle durduğu, bu rakamı bulmak için kılı kırk yardığı anlamına mı geliyor.
Peki, işini ciddiye alan bir adam, “Büyüme rakamını yüzde 6 olarak belirlemişlerdi, yüzde 9 çıktı... Yine hedefi tutturamadılar!” der mi?
Kemal Bey bunu dedi işte... Recep Bey’i “hedefi tutturamamakla, kamuoyunu yanıltmakla” suçladı.
Kemal Bey’in “Retro
seçim beyannamesinde” başka neler var?
Ne yok ki?
Hem, kim ne veriyorsa 5 fazlasını veriyor, hem de kimsenin aklına gelmeyecek yeni promosyon kalemleri
icat ediyor...
Her ev kadınına, 600 lira
aile yardımı... (Recep Bey kömür ve
buzdolabı işine abanırsa, bu rakam duruma göre bin 200 liraya da çıkabilecek.)
Fındık üreticisi taban fiyatını kendisi belirliyor. (Dünya piyasası diye bir şey yok sanki...
Borsa diye bir şey yok.)
Kayısı üreticisi,
kayısısını kendi koyduğu fiyattan satıyor.
Köylüye mayınlı arazilerden bol bol
toprak dağıtılıyor.
Taksiciden KDV ve ÖTV alınmıyor.
Her yıl 1 milyon kişiye kamu kesesinden iş bulunuyor. Vs...
Bütün bu sarf kalemlerini topladığınızda 300-400 milyar dolar gibi bir rakama ulaşıyorsunuz ve ister istemez “kaynağı” merak ediyorsunuz ama onun adı Kemal...
Demirel, 5 fazlasını
vaat etmişti ama sözünü tutamamıştı.
Mevcudun üzerine bir şey koyamamıştı çünkü.
Biriktirilenleri çarçur etmiş; hem kendisini, hem ülkeyi harcamıştı.
Kemal Bey de mevcudun üzerine bir şey koymuyor.
Bir
büyüme hedefi, bir
kalkınma reçetesi, bir ekonomi vizyonu yok.
Bütün politikaları, “biriktirilenleri sarf etmek” üzerine kurulu...
Ben Demirel’in yerinde olsam, “Sen bizi batıracaksın Kemal” derdim.
Giderayak bu iyiliği yapardım.
Beni Cumhurbaşkanlığıyla taltif eden halkıma borcumu bu şekilde
ödemiş olurdum.