Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) bazı bağımsız
adaylara engel çıkardığı gün, sıcağı sıcağına, "Bu
seçimi yaptırmayacaklar" dedi kuşkucu dostum.
Ona göre, YSK'nın müdahalesiyle açılan yol sonunda seçimin ertelenmesine kadar vardırılacak...
İtirazım üzerine, "Böylesine kendi içinde tutarsız bir karar alan kurum, işi seçimin ertelenmesine kadar vardırmaz mı sanıyorsun?" diye sordu. "Turgut
Özal'ın 'Sisteme fitne sokuldu' tespitinde bulunduğu 1987 seçimini hatırlasana" da dedi aynı dost...
1987 yılının
Eylül,
Ekim ve
Kasım ayları
Meclis'in maratonlu günlerine
tanık olmuştu. Yapılan
referandumda (6 Eylül 1987) eski politikacıların siyasi hakları geri verilirken de sürece müdahale etmişti YSK; haklarında milletin 'Evet' veya '
Hayır' diyeceği
Demirel, Ecevit ve
Erbakan gibi eski politikacıların
radyo ve televizyonda konuşmasını engelleyerek...
"Konuşma yapacak kişiler parti üyesi olmak zorunda" hükmünü vermişti YSK, siyasi yasakları yüzünden parti üyesi olamayan liderler hakkında...
Referandum günü, Özal, "1 Kasım'da
erken seçim yapalım" teklifini seslendirdi. 10 Eylül günü toplanan Meclis teklifi yasalaştırdıktan sonra listelerde yer verilmeyen milletvekilleri seçimin iptalini sağlamak için olağanüstü toplantı istedi.
Meclis Başkanı Necmettin Karaduman başvuruyu reddedince, aynı milletvekilleri, bu kez Başkanın tutumunu görüşmek üzere Meclis'i toplantıya çağırdı.
Araya
Anayasa Mahkemesi girdi; SHP'nin aylar önce verdiği Seçim Kanunu'nun bazı maddelerinin iptali istemini 9 Ekim 1987 günü önseçim zorunluluğu getirecek biçimde karara bağlayarak... Küskün milletvekilleri bunu bahane edip yeniden toplantı talep etti. Meramlarına erdiler de: Meclis 15 Ekim'de olağanüstü toplandı. Toplantıda
seçim tarihi 29 Kasım'a ertelendi.
O dönemde Özal'ın ağzından en fazla çıkan sözcüğün 'fitne' olduğunu hatırlıyorum.
Zihnimde "Bu seçimi yaptırmayacaklar" diyen kuşkucu dostumun hatırlattığı bu tarihi arka-plan olduğu halde oturduğum sabah okumalarında en büyük sarsıntıyı Milliyet'in manşeti yaşattı bana. Gökçer Tahincioğlu'nun haberine göre, YSK, bir ay önce çıkardığı 'aday genelgesi'nde Türk
Ceza Kanunu'nun ilgili maddesinin değişmiş halini değil de, değişiklikten önceki halini geçerli kabul etmiş...
Maddenin yeni hali, cezalarını tamamlayanların memnu haklarını otomatik kaldırır ve suçu
infaz edilmiş hükümlülerin seçime girebilmesini mümkün kılarken, eskisi bunu '
mahkeme kararı'na bağlıyormuş...
BDP'liler "Memnu hakkımızın iade edildiğine dair
belge verin" talebiyle gittikleri mahkemelerin kapısından "Deli misiniz siz, yeni kanuna göre gereksiz olduğu için size belge veremeyiz" diye çevrilirken, YSK belge getirmeyen adaylara "Mahkeme kararı olmadan asla" sertliğiyle mukabele etmiş...
Akıl alacak gibi değil, ama aynen böyle olmuş...
Mahkemeler "Madem YSK istiyor, ne yapalım?" deyip belge verse, ya da kanunun değiştirildiğini anlayan YSK üyeleri "Pardon, yanlışlık bizde" özrüyle başvuruları kabul etse, sorun bitecek... Bu satırları yazdığım saate kadar mahkeme yargıçları da YSK üyesi yargıçlar da tavırlarında ısrarcı görünüyordu. YSK Başkanı'nın 'yumuşadığı' işareti sayılan "Belge gelirse durumu değerlendiririz" açıklaması hiç de öyle bir işaret değil sizin anlayacağınız...
Kemal Kılıçdaroğlu 1987 yılında 'fitne' yaşanırken kimbilir neredeydi. Meclis'te esen fırtınaları, isimlerinin üzeri çizilmiş milletvekillerinin birkaç ay daha ömürlerini uzatmak için verdikleri canhıraş mücadeleyi bilmediği belli. Eğer arzu ettiği olur, sorunun çözümü Meclis'e bır
akılır ve Meclis de eski üyelerle toplanırsa...
En ciddi sıkıntıyı milletvekillerinin üçte ikisini
tasfiye etmiş Kemal Kılıçdaroğlu'nun partisi çeker...
Ak Parti eskileriyle yolunu el sıkışarak ayırdı,
CHP'de kafalar kırılmadı belki ama kapılar çarpılarak yollar ayrıldı. "Kılıçdaroğlu iki dönem birlikte grup başkan vekilliği yaptığı isimleri bile aday yapmadı" diyeyim de CHP'deki durumun vahametini anlayın.
Patırtıdan en fazla kimin yara alacağı bir tarafa, yanlış
uygulama yüzünden gerilmiş sinirleri yumuşatması gereken yargı olduğu halde sorunun çözümünü Meclis'e bırakmak, "Bu arada barajı da indirelim" teklifini seslendirmek, "Seçim ertelenirse ertelensin canım, ne olur?" söylemini benimsemek... Akla ziyan bir durum geliyor bana...
"Yoksa kamuoyu yoklamaları
alarm zilleri mi çaldırıyor?" sorusunu yönelttiğim bir medya yöneticisi, "Hayır, tam tersine, CHP yükselişte görünüyor" dedi. Partisi yükselişte olduğu halde süreci durdurmanın peşine düşen bir genel başkan Kılıçdaroğlu... Olur mu canım?
Nedense seçim süreci başlamadan "Bu seçimde ne yapıp edip Ak Parti'nin önünü kesmekte kararlılar" duyumunu kulağıma fısıldayan çevresi geniş hanımefendi aklıma geliverdi.