Tuzak içinde tuzak


YSK kararını herkes bir 'tuzak' olarak algıladı. Kime? Kürtlerin oyuna talip BDP'ye mi? Olabilir. Dikkat etmek gerekiyor. Kararı iktidar partisi vermiş gibi bir kanaat oluşturmak suretiyle AK Parti'ye kurulmuş bir tuzak da söz konusu olabilir. Nitekim YSK'dan açıklama yapılır yapılmaz BDP'li bazı yetkililerin AK Parti'yi suçlaması, bu endişeyi kuvvetlendirdi. Yasak kararının hemen ardından AK Parti il merkezlerine yürüyüşler düzenlenmesi ve bu eylemleri kışkırtacak açıklamaların BDP yetkilileri tarafından yapılması "Derin devlet, iktidar partisine çok yönlü tuzak kurdu" tezini güçlendirdi. YSK'nın hemen her kararında AK Parti'yi zor durumda bırakması bilinen bir gerçek olmasaydı, fatura iktidar partisinde kalacaktı. Oysa YSK'ya iktidarların gücü yetmiyor. Yurtdışındaki vatandaşlarımızın oy kullanması için çok çalışan AK Parti ile YSK, daha birkaç ay önce karşı karşıya gelmişti. Hatta, hatırlayacaksınız, Tayyip Erdoğan gurbetçi vatandaşlarımıza oy kullanabileceklerine dair müjde vermeye giderken YSK açıklama yapmış, Başbakan o açıklamayı uçaktan inince öğrenmişti. O zaman da "tuzak" dedikoduları yayılmıştı. Yani? Sözünü geçiremediği bir yüksek yargı organına AK Parti talimat veremezdi. O halde daha ilk dakikadan bazı BDP'liler niçin veto kararını "AKP projesi" ilan etmişti? Böyle yaparak bazıları, tuzağın bir parçası haline mi gelmişti; yoksa baştan beri birileri aynı senaryonun farklı aktörleri miydi? Her neyse! Sonuçta Türkiye'de demokrasiye inanan herkes YSK kararına demokratik bir tepki sergiledi. İyi de oldu. Aksi takdirde veto, uzun seneler tartışılacak, karar Kürt sorununun çözümü konusunda bazı çevreler tarafından suiistimal edilecekti. YSK'nın kararı siyaseten yanlıştı, hayatın gerçeklerine aykırıydı, tuzak şüphelerini besliyordu. Dolayısıyla tepkileri hak ediyordu YSK. Peki, YSK'nın herkes tarafından eleştirilen kararı karşısında BDP'nin bir muhasebe yapmaya ihtiyacı yok mu? Maalesef BDP, provokasyona açık bir parti izlenimi veriyor. Tansiyon ne zaman yükselse mızıkçılık yapan çocuklar gibi "Dağa çıkarız ha!" deyip demokratik arenayı terk etmek, doğru bir yaklaşım olmasa gerek. Harareti yüksek her tartışmanın göbeğinde terör eylemlerini şantaj unsuru gibi kullanmak da hoş bir metot değil. Hele yapılan bazı eylemler var ki, insanın yüreğini ağzına getiriyor. Bunun siyasetle, demokratik taleplerle bir ilgisi olamaz. Manzarayı bir daha özetleyelim: YSK hiç kimsenin tasvip etmediği bir karar verince demokratik tepkiler her kesimden peşi peşine geliyor. Güzel. Peki, vatandaşa saldıranlara ne demeli, araba yakanları hangi sıfatla tavsif etmeli, molotofkokteyliyle insanları taciz edenleri nasıl anlayışla karşılayabilmeli! Vesayet sisteminin yargı ayağı daha önce pek çok partiye ve lidere kritik müdahalelerde bulundu. Mesela "İslamcı" buldukları kişi ve partileri defalarca mağdur ettiler. Ama hiçbiri de hakkını ararken teröre başvurmadı. Bu sayede kitlelerin takdirini kazandı, iktidara yürüdü, demokratik süreci özgürlükçü kazanımlara taşıdı. BDP bir an önce demokratik tepkiyi öğrenmek zorunda. Sırtını bir terör örgütüne dayayarak siyaset yapmanın dünyanın hiçbir yerinde sempatik karşılanacak bir yanı yok. Terörün koynunda yapılan siyaset, insanı haklıyken haksız duruma da düşürür. Ayrıca şunu da yeri gelmişken söyleyeyim: Güneydoğu'da hiçbir parti tabela asamıyorsa onların hakkını da BDP savunmalı. Bütün partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının camları kırılıyor, insanlar tartaklanıyorsa, BDP orada da demokratik bir tepki koyabilmeli. Cami imamlarını sokak ortasında infaz eden terör örgütüne tavır almalı ki, mağdur edildiklerinde toplumun bütün kesimleri kendilerine sahip çıkabilsin. Gün içinde yaşanan bir başka gelişme ile, eski BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le randevusunu iptal etti. Çözüm, Köşk'e gitmemekte değil ki! Bir yanlıştan diğer yanlışa savrulmamak gerekiyor. YSK'nın bazı Kürt siyasetçiler için aldığı karar yanlıştı. Bazı BDP'lilerin alelacele verdikleri tepki de, şiddete dönüşüp sade vatandaşı mağdur eden terör eylemleri de yanlıştı. Belki de 'tuzak'ı kuranlar her iki yanlışı da hesaplamıştı. Hal böyleyken bu ülkenin insanları aynı tuzağa bir defa daha niye düşer?
<< Önceki Haber Tuzak içinde tuzak Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER