AK Parti seçim beyannamesinde "
TOKİ eliyle 1 milyon konut üretilecektir" ifadesi var.
AK Parti bu projeyi sosyal konut projesi olarak adlandırıyor.
İlk bakışta "Vay bee aferin sosyal devlet işte böyle bir şey! Tabii ki devlet halkına
ucuz ev yapıp uygun şartlarda verecek" diyorsunuzdur.
İyi de bir hükümetin bir "ekonomi politikası" olur. AK Parti'nin "ekonomi politikası" söyledikleri kadarıyla
serbest piyasa ekonomisine dayanıyor. Serbest piyasa ekonomisinin de varsayımları belli...
Devletin rolü piyasalarda azalacak, devlet sadece düzenleyici olarak rol alacak...
Ama bir bakıyorsunuz AK Parti Türkiye'nin itici gücü konut
sektöründ
e devletin ağırlığını artıracak vaatleri seçim beyannamesine gözünü kırpmadan koyuyor.
TOKİ'nin 1 milyon konut üretmesi demek, resmen devlet eliyle konut sektörüne "
bomba koymak" demek...
TOKİ devlet
arazilerini ucuza alan,
vergi avantajı ile çalışan, hasılat paylaşımı ile müteahhitlere iş yaptıran ve sonra da kazandığı parayı çevirip yeniden ucuz arazi kapatıp yeniden vergi avantajıyla iş yapan bir devlet kurumu...
Devletin
çamaşır makinesi,
buzdolabı, televizyon üretmesiyle konut üretmesi arasında ne fark var ki?
AK Parti serbest piyasa ekonomisine sıkı sıkıya bağlı kalacaksa devletin konut sektöründen elini çekmesini ve fiyatların serbest piyasa ortamında oluşmasını sağlamalı.
Böyle yaptığı takdirde TOKİ'ye verilen araziler ihaleyle
özel sektöre geçecek ve çok ucuz konut üreten de pahalı konut üreten de bulunacak ama kimse piyasayı bozamayacaktır.
Konut fiyatında belirleyici olan da
rekabet olacaktır.
AK Parti seçim beyannamesinin 32'nci sayfasında
ekonomik felsefesini anlatırken "büyümenin öncüsü özel sektör" diyor.
Ve de "özel sektörün önünü açacak politikaları uygulamaya devam edeceğiz" diye de söz veriyor.
Konut üretmek kamu
hizmeti değildir. Eğer AK Parti seçim beyannamesinde verdiği söze uymak istiyorsa bir an önce TOKİ eliyle devletin konut üretiminden elini çekmesini sağlamalı.
Ve piyasayı liberalize etmelidir.
Böylelikle siyasetin elini de konut-inşaat sektöründen çeker, söz verdiği "şeffaf ve dürüst" yönetime daha fazla yaklaşır.
Sehvenmania
BDP
İstanbul Milletvekili Sabahat
Tuncel'in sabıka kaydı, sehven, milletvekili seçildikten sonra adli sicile işlenmiş.
Tuncel
Anayasa'ya göre hakkı olmadığı halde dört yıl milletvekili olarak hizmet vermiş.
BDP
Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak'ın sabıka kaydı, sehven kızlık
soyadı girilerek yapılmadığı için
temiz çıkmış.
Kışanak Anayasa'ya göre hakkı olmadığı halde dört yıl Meclis'te milletvekili olarak hizmet vermiş.
Daha sonra bu iki milletvekili ile birlikte aynı durumdaki 10 kişi milletvekili olmak üzere bu seçimde
aday olmuşlar.
YSK bu sefer demiş ki sabıka kaydınız var. Anayasa'ya göre aday olamazsınız.
Şimdi soruyorum suçlu kim?
AK Parti mi?
Yoksa YSK mı?
Yoksa Anayasa mı?
Yoksa sehven bu hataları yapan sallan yuvarlan zihniyeti mi?
Eğer sehvenmania ülkesi olmasaydık bu sorun çok önce görülecekti ve çözümü de üretilecekti.
BDP'nin oyları adaya bağlı değil, hangi adayı koysalar aynı oyu alırlar.
Lütfen önümüze geleni suçlamayalım suçluyu "yalap şaplık" zihniyetimizde arayalım.
Çekirgelik
Huzur değil anlamdır aradığımız. L.DURRELL