Üzülüyoruz... Bir yandan da utanıyoruz... Bu keskin dönüşlerin esbabı nedir acaba?
Bu kadar zavallı, bu kadar telaşlı, böyle yangından mal kaçırır aculluğu içinde davranmanıza sebep nedir?
Seçim kazanmak mı?
Hangi “çalma çırpma projeyle” seçmenin karşısına çıkarsanız çıkın, ne
vaat ederseniz edin, hangi balığı hangi kavağa tırmandırma mahareti gösterirseniz gösterin, yakın ve uzak vadede
seçim kazanmanız “ihtimal dahilinde” görülmüyor maalesef...
Bunu bir “kadere” dönüştüren siz oldunuz.
Çünkü, bunu bir kadere dönüştüren “dahili unsurlardan” kurtulma becerisini gösteremediniz.
Genetiğiniz, resmi politikanız, altı okunuz, “altı okun gölgesinde büyüttüğünüz entelijansiyanız” izin vermedi buna.
Halkın değil, seçkinlerin ve halktan şekva etmeyi “çağdaşlık” addeden prematüre ilericilerin partisi oldunuz.
Kamu yararını değil, devletin önceliklerini gözettiniz.
Dün, Menderes’i ipe göndermekle övünen konsorsiyuma
avukat desteği sağlıyordunuz... Bugün demokratik parlamenter sistemle niza halinde bulunun
Ergenekon sanıklarını Meclis’e taşımaya uğraşıyorsunuz.
Dünden bugüne değişen bir şey yok...
Demokratik normale müdahale etmeyi “
doğal hak” sayan odaklarla aranıza mesafe koymayı başaramadınız.
Değişen tek şey, “oy avcılığı” şeklinde özetlenebilecek eyyam siyaseti konusundaki aculluğunuz.
Başörtüsüne
özgürlük tanıyan ana
yasa değişikliğini
Anayasa Mahkemesi’nde iptal ettirdikten sonra, birden “başörtüsü müdafii” kesilmenizi, hadi “anlayışla” karşılayalım; çünkü YÖK Başkanı’nın yarattığı fiili duruma müdahale etmeyerek, başörtüsünün “sorun” olmaktan çıkmasına bir anlamda katkıda bulunmuş oldunuz...
Bir samimiyet göstergesidir bu...
Hadi diyelim ki sınavı geçtiniz...
Peki, 2B orman arazileri konusundaki keskin dönüşünüzü neye hamletmeli?
Hani hükümet kamu mallarını tarikatlara, cemaatlere, işsiz güçsüz takımına peşkeş çekiyordu?
Hani 2B bir “talan yasası”ydı?
Hani talan yasasına “hayır” diyen
Ahmet Necdet Sezer gelmiş geçmiş en kahraman “Devlet Başkanı”ydı ve bu davranışıyla irticaya geçit vermemiş oluyordu?
Zamanında verdirmediğiniz tapuyu, hangi yüzle halka dağıtacaksınız?
Hem, kimin projesini kime satıyorsunuz?
Bu konuda ne tür bir çalışma başlattınız, hangi projeyi hazırladınız, orman arazileri ve hak sahipleri konusunda ne tür bir
sondaj yaptınız?
Hani raporunuz, envanteriniz, fizibiliteniz?
Hadi diyelim ki, sonunda doğru yolu buldunuz ve “kısmi imar affı” dümeniyle, hazır projeyi satarak bunun oy getirisinden yararlanmak istiyorsunuz.
En doğal hakkınız...
İyi de, itirazınız sadece 2B’yle sınırlı değildi ki.
Bir şey daha yaptınız...
Utanç verici bir şey...
Hükümet yasadan umudunu kesince, orman arazilerindeki yerleşim birimlerine altyapı hizmeti götürmek için yeni bir yasa çıkardı; “Madem tapularını veremiyoruz, bari orada yaşayan insanları elektrik, yol, su gibi hizmetlerden mahrum bırakmayalım” dedi.
Buna da karşı çıktınız ve hemen Anayasa Mahkemesi’ne koştunuz.
Fakir fukaraya götürülecek hizmete de engel oldunuz yani.
İptal başvurunuz halen Anayasa Mahkemesi’nde bekliyor.
Samimiyet sınavı asıl şimdi başlıyor:
Dilekçenizi Anayasa Mahkemesi’nden çekecek misiniz, çekmeyecek misiniz?
Elektrik ve suyu çok gördüğünüz insanları “tapu”yla kandırmaya devam mı edeceksiniz yoksa?