Karikatürümü çizecek
genç lumpenlere uyarı: Bundan böyle beni "top sakallı" çizmesinler (gördükleri resim üç yıllıktır)... Varoş çocukları, bana atacakları çamurlarda sakalımı "tam" yapsınlar, çünkü uzattım. İçine beyaz da katsınlar.
Günün modası...
O kadar ki, Berber Salim'i her seferinde uyarıyorum: "Pargalı İbrahim gibi kes!"
Uzatmamaya dikkat ediyorum, gene Salim'in deyimiyle "hacı amca sakalı" olmasın da "dinci oldu" diye karalamasın Babıali'nin iti kopuğu. Yaparlar çünkü.
Bir ara, "kısa ve kıllı bacaklı, çember sakallı ayılar geliyorlar, önce ırzımıza geçecekler, sonra da bizi çarşafa sokacaklar, bunlar
balık da yemezler" diye sayıklayan bunalımlı hanımlar vardı basında...
Daha da korksunlar: Bir araştırma kuruluşu, "yeni Türk tipinin bilgisayar kullanan, kilo almış ve sakallı" olduğunu ortaya çıkarmış. Bıyıklar kesilmemiş, tam tersine, sakalla desteklenmiş.
Vallahi bu özelliklerin üçü de bende var. Belki de onun için "iğrenç şişko" diyorlar ruh sağlığı çok da yerinde olmayan bazı hanımlar (bunda uyuşturucu kullanımının da payı olabilir)...
Fakat alışacaklar. Hanım hanım, geçti "yumurta gibi çocuk" modası,
Brad Pitt bile şişmanladı...
Yok yok, günümüze uyum sağladım.
Saçımı da "altmışlı yıllar" tarzı kestirmiyorum.
Ama dazlak da yaptırmıyorum, o kadar da çağdaş değilim. "Pis sakalla" kısa sakal arası bir yerlerde geziniyorum.
Fakat bu sakal modasına çok gıcık olanlar da çok.
En başta Kemalistler tabii.
Onlarca tıraş olmak büyük bir erdemdir (çünkü asker tıraş olur), tıraşsız adam ya da sakallı adam, adam değildir. (
Osmanlı falan kokar.) Elbette "boyunbağı" da takılacak, "Frenk gömleği" de giyilecektir.
Arap ülkeleriyle vizelerin karşılıklı kaldırılmasından da bu nedenle rahatsız olurlar, şimdi ortalığı sakallı entarili birtakım turistler kaplayacak, görüntü kirlenmesi yaşanacaktır, muasır
medeniyet seviyesi elden gidecektir.
Ama alışacaklar. Biz onların "matruş" yüzüne karışıyor muyuz?
İçleri rahat olsun, ileride modası geçerse gene keseriz sakalı.
Hatta, yetmişli yılların başlarında, başlıca üç filmin, "Atları da Vururlar", "Kabare" ve "Sting" filmlerinin yarattığı "otuzlar" modası iki bin onlu yıllarda geri gelirse, vallahi yelken yaka
ceket de giyer, fındık kravat da takarız, mutlu olurlar.
Yeter ki modaya uysun, "at üzengisine konmuş kelebek" gibi kalmasın!
Dedim de aklıma geldi: Bir ara "
Atatürk kazağı" giyenler vardı. Fiyatı da doksan dokuz lira. "Baklavalı" kazak, fakat rengi belli değil, onun için
siyah-beyaz, çünkü dönemden kalan bütün Atatürk belgeselleri siyah-beyaz!
Atatürk kazağı giymekle Atatürkçü olduklarını sanıyorlardı zavallılar. (Ama türbanlılara da "siz kafanızda simge taşıyorsunuz" diye kızarlardı.) Bunun iyice suyunu çıkaranlar da görülmüştü:
Gelmiş geçmiş en kötü başkanlarımızdan biri olan
Cevdet Sunay (diğer ikisi Fahri Korutürk ile
Ahmet Necdet Sezer), yetmişlerin başlarında, izlediği bir askeri tatbikatta "avcı ceket, kasket ve golf pantalonu" giymişti! Elini de göğsüne sokuyordu.
Atatürkçülük deyince aklı buncağıza eriyordu.
Babıali'nin çatlakları korkmasınlar, ırzlarına da geçilmeyecek, şeriat falan da gelmeyecek. Şişko sözü.