Benim tiyatro serüvenim


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, F-16 uçaklarının yürekleri ağızlara getiren gösterisinin sonunda, "Çocukken pilot olmaya özenirdim, gözlüklü olduğum için o şansımı kaybettim." demiş... Ben de çocukken 'tiyatro sanatçısı' olmaya özenmiştim, sınava katılarak şansımı denedim de; sanat dünyasının kaybıyım ben... Benim çocukluğumda İzmir Devlet Tiyatrosu, Ankara'da hazırlanan oyunları sergilerdi; kalıcı kadroya geçiş çok sonradır. Hafızamı zorluyorum, haftasonu çocuk matinelerini ve ilk izlediğim oyunları gözümün önünde canlandırabiliyorum: Tahta Çanaklar, Polyanna... Sonraları dünyanın en ünlü yazarlarının oyunlarını izleme fırsatını da bulduğum yerdir İzmir Devlet Tiyatrosu... Fuar zamanı İzmir tam bir tiyatro kenti olurdu. Muammer Karaca, Sururi kardeşlerin Muzaffer Hepgüler ve Toto Karaca'lı 'İstanbul Tiyatrosu', Ulvi Uraz ve arkadaşları, Haldun Dormen Tiyatrosu... Her gece birine topluca gidilir, orada öğrenilen espriler uzun bir süre dilimizden düşmezdi. Kaliteli tiyatroyu da Kenterler'in İzmir çıkarmaları sırasında her gece sergiledikleri değişik oyunlardan tadardı İzmir ahalisi... Daha ilk birkaç oyunluk seyirciliğim hayatımın mesleğinin tiyatro olabileceğini bana düşündürmüş olmalı; ilkokuldaydım ve "Devlet Tiyatrosu çocuk oyuncu arıyor" duyurusunu okuyunca derhal başvurmuştum. Üç kadın sanatçının jüriliğinde yapılan sınavda çaktım. Bana "En yakın arkadaşının karşıdan karşıya geçerken otomobil altında kaldığını gördün, ne yaparsın?" sorusunu yönelten aklımda Muazzez Kurdoğlu olarak kalmış. Şimdilerde "Acaba Melek Ökte miydi?" diye düşündüğüm de oluyor. Soruya cevap teşkil etmek üzere yaptığım jestlerden benden oyuncu olamayacağını anlamıştı jüri... İzmir Devlet Tiyatrosu yerleşik düzene geçince şimdinin İzmir Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan'ın anne babası olan Fikret-Melek Tartan çifti ile Ragıp Haykır'ın başrolde oynadıkları veya sahneye koydukları hemen bütün oyunları izlemişimdir. Yıllar sonra, Londra'da, 'City Lit' adlı bizdeki Halkevlerinin mukabili olan kurumdan hiç tereddüt etmeden 'Çağdaş İngiliz Tiyatrosu' adlı bir ders almıştım. Her hafta 'West End'te bir oyun izler, ertesi günden başlayarak o oyunu kendi aramızda tartışırdık. Dönemin ünlü sinema oyuncusu Ingrid Bergman'ı 'On Golden Pond' adlı oyunda sahnenin hemen önündeki sıradan izlediğim dünmüş gibi hatırımda... Arada tiyatro eseri okuma seansları da var. Memet Fuat'ın 'de' yayınları tarafından çıkarılan hemen bütün tiyatro eserlerini bir dostumla karşılıklı okurduk. Edebiyat dergisinin ilk sayısında Eugene Ionesco'nun günlüklerinden bir bölümü Nuri Pakdil çevirisiyle okuduğumda, derginin kendi çizgisindeki diğerlerinden çok farklı olacağını anlamıştım. Tiyatro benim için dünyanın en ciddi uğraş alanlarından biridir. Doğduğu Stratford-upon-Avon kasabasına birkaç kez Shakespeare izlemeye gitmişliğim de var. A. Turan Oflazoğlu'nun tiyatro eserlerine o yüzden bir başka yaklaşmışımdır. Oflazoğlu'nun sahneye konulan eserleri içerisinde 'IV. Murad' beni en fazla etkileyenlerden biriydi. Onu tiyatroda ve sonra TRT'de izlerken, "Osmanlı tarihinden sahneye aktarılacak ne çarpıcı sayfalar var." diye düşünmüşümdür. Son birkaç gündür tartışma gündemimize farklı bir biçimde girmiş olan 'Genç Osman' da Turan Oflazoğlu'nun eseri... 'Genç Osman' namıyla maruf Sultan Osman sonu hazin biten bir hayat sürmüştü. Çelişkiler içinde geçen bir hayat... Aşırılıklarını sona erdirme niyetiyle yola çıktığında, Yeniçeriler, kendisinin tahttaki ve hayattaki sonunu getirmişlerdi. İyi de, benim anlamadığım şu: 'Genç Osman' sergilenirken, başrol oyuncusunun oyunu izlemeye gelenlere sataşması hangi akla hizmet? Okuyalım: "İlk perdenin sonuna doğru, sonradan 'Haka dansı' diye yorumlanan curcuna sahnesinde Yeniçerilerin cüretkârlığını göstermek için seyircilere sataştıkları bir sahne var. ?Orada özellikle ön sıradakilere sataşarak seyirciyi oyunun bir parçası haline getirmeye çalışıyorlar. Eldeki boş kadehi önde oturan birinin eline verip 'Hepsini sen mi içtin?' diye soruyorlar.? 'Halkın çoğu aç, azı toksa...' iğnelemesi yapılırken de 'tok' derken protokol sıralarını, 'aç' derken arka sıraları gösteriyorlar." Eğer gerçekten böyleyse, ilk kez izleyenler için korkunç bir deneyim olmalı. Sahnede 'curcuna' sırasında, bir oyuncunun sürekli bana sataştığını, giyimim kuşamımla dalga geçtiğini, elime kadeh tutuşturup "Hepsini sen mi içtin?" diye sorguladığını, beni göstererek ileri geri lâflar ettiğini düşünüyorum da, sadece düşüncesi bile aklımı yitirmeme sebep oluyor... Elif Çakır, star'da, tartışılan gösterimde, sataşmanın ön sırada oturan başörtülü iki izleyiciyi tacize kadar vardırıldığını yazdı. 15 dakika sürmüş taciz... Ne büyük ayıp. Tiyatroyu benim neslime sevdiren her şeye aykırı bir durum bu.
<< Önceki Haber Benim tiyatro serüvenim Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER