Turgut
Özal'ın son döneminde bilhassa Balkanlar'a yaptığı gezilerde yanında bulunan Erdoğan Tüzün Bey'in bazı sözlerini aktarmak istiyorum:
Turgut Bey,
cumhurbaşkanı olarak Balkanlar'ı gezerken oralardaki Türk kolejlerini ve bazı
türbeleri de ziyaret ediyordu. Bir
büyükelçi de "Programları bozuyorsunuz... Yanlış bunlar... Bu ziyaretler cumhurbaşkanına ve ülkemize neye mal olur, bilir misiniz?" diyerek bize kızıyordu... Ben de "Cebin (korkak) kuşlar... Zaten bu işleri siz bu hale getirdiniz." diyerek karşılık veriyordum. Biz
Osmanlı'nın mirasını biliyorduk ve aslında bu ziyaretlerin olması lâzımdı. Ardından ekliyordum: "Böyle olması lâzım.
Millet bunu bekliyor. Görseniz ya
Türkçe bilmeyen çocuklar: 'Geçti kervan, kaldık dağlar başında!' diyorlar. Osmanlı gitti, bunlar öksüz kaldı."
Özal ile bir türbedeyiz. Birisi "Burası câmi" diyor. Önceden geniş bilgi aldığı için Özal, "
Hayır burası türbe. Osmanlı resmen açtırmış." diyor. Küpeli Paşa, türbeye girmeyip dışarıda bekliyor. Özal çağırıyor ve
paşaya, "Burası tarikat tekkesi... Buraya girilince derviş olunur. Şimdi sen de derviş oldun artık." diyerek lâtife yapıyor.
Özal'ın bir âdeti vardı. Bir mesele hakkında önceden internetten araştırma yapar, sonra millet içine çıkardı. Mesela internetten silahları iyice inceler sonra da askerlere sorardı. Bilemeyince de üzerlerine giderdi. Bazan araştırıp bir plan sunar, önlerine koyardı. Kemal
Yavuz gibi karşı çıkanlar olsa da o konuda Özal kadar bilgiye sahip olmadıkları için geri adım atmak zorunda kalırlardı.
Kaya Toperi, bir arkadaşımıza demiş ki: "Özal bize dini sevdirdi. Bazıları uzaklaştırmıştı. Mesela Özal gece geç
vakit bir iş için Köşk'e çağırır. 'Semra sen Kaya'ya uygun bir şey hazırla... Bu ancak bunu içince çalışır...' der. Ama
İslamiyet'le ilgili mesela namaz hakkında bir şey sorsam, her işini bırakır bana ciddi olarak güzel güzel anlatmaya çalışırdı. Özal, namazını gizli kılardı. Onun için biz hiç rahatsız olmazdık. Bize
teklif etmezdi. Ama biz iyi bir iş yapsak, çok sevinir ve bizi taltif ederdi, iltifata boğardı...
Ramazan ayındayız. Bir gün ben de oruca niyet ettim. Özal bilmiyor. Onun için "Sen yemek ye... Karnını doyur." diye zorluyor. Ben yemiyorum. O benim sıkıldığım için yemediğimi zannedip ısrar ediyor. Ben gidip Semra Hanım'a oruçlu olduğumu söylemek zorunda kaldım. O da gitti, kendisine söyledi. Öğrenince çok sevindi. 'Bakın... Kaya oruçmuş!' diyerek iltifatlar yağdırdı."
Bir televizyon programında
Korkut Özal, ağabeyi Turgut Bey'den bahsederken dedi ki: "Bir gün baktım annem çok kızgın, ağabeyime veryansın ediyor. Artık yengeme mi kızmış, her ne olduysa bağırıp haşlıyor. Üzülüp araya girmek istedim, "
Anne şu bağırdığın insan başbakan!
Allah aşkına!" dedim. Bana, "Sen sus bakalım! O benim oğlum!
Başbakan olmuş da ne olmuş, oğlum o benim!.." dedi.
Merhum Özal'ın bir çocukluk arkadaşı var. Bir zamanlar İslâm dünyasının meşhurlarına
Bediüzzaman Hazretleri'nin pek çok mektuplarını götüren bu zatın ismi Ahmet Ramazan... Bir gün Başbakan Özal'ın ziyaretine gider. Ona, Özal; "Ahmet, İslam dünyasında ne var, ne yok?" diye bir soru sorar. Ahmet Ramazan Bey de, "İslam dünyası şimdi bir dursun da, biraz kendimize bakalım." diyerek,
nasihat yollu bir şeyler söylemeye başlayınca, "Anlaşılan Ahmet sen buraya gelmeden önce anneme uğramışsın, onun gibi konuşuyorsun. Ne yapalım öyle olsun bakalım." diyerek, sözlerine dikkatle
kulak verir...
Allah kendisine rahmet eylesin... Bulunduğu zor şartlara rağmen ülkemiz için ufuk açıcı gayretlerinden dolayı cidden kendisine minnettarız...