Partilerin milletvekili
aday listeleri açıklandı ve asıl
seçim süreci başladı.
Seçim sonuçları ile ilgili, daha gerçekçi yorumların ve kamuoyu yoklamalarının da bundan sonra daha sağlıklı bilgiler sunacağı kanısındayım.
Benim açımdan
aday listelerinin en merak edilen kısmı, doğudaki illerde BDP ve
AK Parti'nin karşılıklı satranç hamleleriydi. Çünkü bildiğimiz gibi seçim, bu
bölgede sadece iki parti arasında geçiyor. Karşılıklı hatalar ya da doğru tercihler, rakibinizin elini zayıflatacak ya da güçlendirecek. Ama doğrusu sadece benim için değil, kuşkusuz
Türkiye kamuoyu ve bölgede yaşayan
Kürtler için en büyük
sürpriz Şerafettin Elçi’nin ve Altan Tan’ın BDP tercihleri ile ilgili oldu.
BDP seçimlere kısa bir süre kala kendinden beklenmeyecek bir hamle yaptı. Bu sürpriz;
Kürtlerin arasında
muhalif kanadı temsil eden
KADEP ve
HAK-PAR’a götürdüğü seçim
işbirliği teklifiydi. İş dünyasında şirketler için kullanılan; “
küçük güzeldir” sözü vardır. Şirketiniz küçükse, daha hızlı karar verir, daha hareketli olur, konularında daha hızlı sonuca ulaşır. Büyüğün hantallığı, küçüğün kurnazlığıyla da birleşince, BDP- AK Parti rekabetinde, bu manevranın BDP’ye artı bir avantaj sağlayacağını tahmin ediyorum.
Ancak BDP’nin bu hamlesi, yalnızca oy kazanımına yönelik bir yorumla geçiştirilemeyecek kadar önemli. Bundan da önemlisi; Kürtler arasında meşruiyet kazanmak, muhalifleri susturmak,
ülke içinde ve dışında Kürtlerin tek temsilcisi unvanına sahip olmak amacı
PKK tarafından güdülüyordu.
Peki şimdi ne oldu da böylesi bir işbirliğine doğru adım atıldı? Eğer
politika ile pek ilgili değilseniz, sadece interneti tarayıp, Şerafettin Elçi’nin KADEP’inin ve şuanki genel başkanı
Bayram Bozyel’in ve daha önce de Sertaç Bucak ve Abdülmelik Fırat’ın başkanlığını yaptığı HAK-PAR’ın böyle bir seçim işbirliğine asla girmeyeceğini söyleseydiniz, çok da haksız ol(a)mazdınız.
Olamazdınız çünkü, her iki parti de Demokratik Açılımı yetersiz bulup, tartışsalar da desteklemişlerdi. BDP’nin
Anayasa Paketi konusundaki tutumlarını da oldukça çok eleştirmişlerdi. Hatta bu eleştiriler, zaman zaman BDP’yi
Ergenekon ile işbirliği boyutunda suçlamalar şekline de dönüşmüştü.
Liste pazarlıklarının sonucunda HAK-PAR ile bir
anlaşma mümkün olmaz iken,
Şeref ağabeyin partisi, onun milletvekilliği uğruna bütün değerlerini çiğneyerek, BDP ile seçim işbirliğine gitmesine neden oldu.
Kürtler kadirşinastır. Kendilerine iyiliği dokunanları unutanlar aralarında neredeyse hiç yoktur denilecek kadar çok azdır. Siyaset Akademisi ile derslerinde gittiğim
Siirt,
Şırnak,
Batman,
Diyarbakır, Batman, Şanlı
Urfa,
Ağrı,
Hatay ve
Mardin illerinde, yerel
halk ile birebir yaptığım görüşmelerde, Şerafettin Elçi’nin bölge insanı için saygın bir kişilik olduğunu fark hep gözlemledim.
Hatta insanlar ondan söz ederken; tıpkı Celal
Talabani için; Mam Celal, Mesut
Barzani için; Qaq Mesut,
Musa Anter için; Ape Musa demelerindeki gibi ona da büyük bir saygı ile ‘Şeref Ağabey’ diyorlardı. Ve hakkında öğrendiklerimden sonrada, bu ağabeylik onurunu da hak ettiğine inanmıştım.
Şeref Ağabey, Cizre’de avukatlık yaparken, 1977’de milletvekili seçildi ve belli bir süre de Bayındırlık Bakanlığı yaptı. Öğrenciliğinde, “49’lar davasında” yargılandı ve meşum 12 Eylül’den sonra da tutuklandı. Bakanlığı döneminde; “Türkiye’de Kürtler var ve ben de Kürdüm” şeklindeki açıklamalarından dolayı,
sıkıyönetim mahkemesi tarafından cezaya çarptırıldı. Yine “Kürtleri işe aldı diye” Yüce Divan’da yargılanıp, bir ceza da orada aldı. Bu cezalarından dolayı da, 10 yıl siyasi yasaklı olup, avukatlık mesleğini bile icra edemedi.
Şimdi bazı ultra ulusalcı fanatiklerimiz; “tamam işte, adam yerini bulmuş” diyebilir. Ama ben hiç de öyle düşünmüyorum. Çünkü yukarıda anlatılanları, elinizi vicdanınıza koyup, tekrar okursanız, korkunç bir adaletsizliğin hatta faşizmin kurbanı olan bir birey olarak da görebilirsiniz Şeref Ağabey’i ki ben öyle görüyorum.
Peki hayatı boyunca şiddeti savunmayan; PKK, KCK ve BDP’yi her fırsatta eleştiren, onları derin devletle işbirliği yapıyor diye suçlayan bu adama ne oldu da, eski müktesebata bir seferde
kalem çekildi? Neden kendini inkar etme durumuna gelindi? Onun BDP’yi ve Serok’larını değiştirebileceğini umacak kadar saf da olmadığını biliyoruz. O halde, bir milletvekilliği uğruna, insanların saygınlığını yitirmeyi göze alması, gerçekten de çok büyük bir bedel değil mi?
Şimdi Şırnak’ta, Mardin’de, hatta aday olduğu Diyarbakır’da Kürtler, onurlu bir Kürt aydını daha yitirmenin şaşkınlığı, üzüntüsü ve hatta acısıyla kıvranıp duruyorlar. Sanırım
sandık başına da öyle gidecekler…
Şeref Ağabeye son bir söz; eğer BDP’liler sana bir sürpriz hazırlayıp, aday olduğun bölgeden seçtirmezlerse, ben inan hiç ama hiç şaşırmayacağım. Bence sen de hiç şaşırma!..
Önümüzdeki günlerde seçim sürecinde doğuyu değerlendirmeye devam edeceğiz.