Herhalde doktorlar da, avukatlar da, mühendisler de partilerin milletvekili
aday listelerine "Acaba bizim meslekten kimler var" merakı ile bakıyorlardır.
Ama bu meslek sahiplerinden hiçbirisi biz
gazeteciler gibi meslektaşlarının aday olmasına öfkelenmiyorlardır.
Belki bir de sanatçılar meslektaşlarının başarılarını veya başarısızlıklarını biz gazeteciler gibi kişiselleştirerek izlerler.
Bu
adaylık meselesine gelince...
Ömrü boyunca hiç piyango bileti almamış Temel'in "Allahım bana büyük ikramiyenin çıkmasını sağla" diye ömür boyu dua etmesine benzer bir durum var burada.
Aktif siyasete hiç girmeyi düşünmemiş olanların, adaylık için girişimde bulunan meslektaşlarına öfkelenmesi Temelce bir davranış değil mi?. Aslında bizim gazetecilik mesleğini diğer mesleklerden farklı kılan özelliklerden birini de yansıtıyor bu durum.
Mesleki deformasyon
Hemen her gün siyaset üzerine yazılar yazıp, haberler yaptığımız için, sık sık mesleki deformasyona düşeriz.
Kendimizi başbakanların, parti liderlerinin
rakipleri olarak gördüğümüz olur.
Bir güncel konu tartışılırken "Ben o konuda şöyle yazmıştım" diyerek kendisinin o konuya aktif katkıda bulunduğunu anlatmaya çalışan gazete köşe yazarlarına mutlaka rastlamışsınızdır.
Tabii ki hepimiz böyle değiliz.
Hatırlarım...
Vietnam Savaşı'ndaki başarısızlıklar sonunda o zamanki ABD Başkanı Johnson yeniden aday olamayınca, benim gibi dış
politika yazarı olan arkadaşım Ali Sirmen'le Çiçek Pasajı'nda buluşmuş ve "Johnson bizi dinleseydi başına bunlar gelmezdi" diye kendimizle eğlenmiştik.
Kendini aşırı önemsemek
Ama kendisini olduğundan öteye önemseyenlerimiz çoğunlukta.
Meslektaşlarının aday olmalarını yırtıcı bir öfkeyle yorumlayanlara gelince...
Gazete ve televizyonlar aracılığı ile her gün kamuoyu önünde olduğumuz için, galiba birbirimizi rakip solistlerdekine benzer ruh hali içinde izliyoruz.
Sanki birisi daha fazla tutulunca, diğerinin dinleyicisi elinden kaçacakmış gibi bir yanılgı bu. Tabii ki siyasi tutum farkları da, öfkeleri artırıyor.
Ama bugünün Türkiyesi'nde kalıcı siyasi farklılıklar yok artık.
CHP'nin milletvekili aday listelerindeki çoğu isim eski ANAP'ta veya DYP'de olsalardı yadırganırlar mıydı mesela?
Veya Posta hariç bütün Doğan medyası gazetelerinin CHP'ye aday adayları vermesi, bu gazetelerin
maaş bordrolarının aynı zamanda CHP üye listeleri olduğunu mu gösterir?
Başarı dileklerimle
Bu duygularla
aday adayı olan ve seçilebilecek yerlerde bulunan bütün gazetecilere başarı diliyorum.
Unutmayın ki gazetecilikten siyasete geçen meslektaşlarımız içinde
Altan Öymen gibi CHP Genel Başkanlığına yükselenler de var.
Neticede
Bülent Ecevit de gazetecilikten siyasete geçenlerdendi.
Çetin Altan'ın
İşçi Partisi milletvekili olarak yaşadıkları da, hepimizin siyaseti daha derinine anlamasına yaramamış mıydı?
O dönemden bir anekdotla konuyu noktalayayım.
Çetin Altan İşçi Partisi'nin bir mitinginde konuşma yaparken seçmenlerin işlerinin zorlaştığını anlatmak için 1960'lardaki bir uluslar arası
kriz konusunu hatırlatır,
-Sovyetler'de Sibirya'dan havalanıp Alaska'ya uçan yaban kazı sürüsünü radarda gören
Amerikan subayları, bunları savaş uçakları sanmışlar. Bunun üzerine Amerikan Başkanı'nı nükleer savaşı başlatacak düğmeye basması için uyarmışlar. Bereket Başkan Kırmızı telefonla Sovyet liderini aramış ve nükleer savaş böylece önlenmiş. Yani liderlerin sorumlulukları çok büyük artık. Seçmenler seçimlerini eskisinden fazla özen göstererek seçmeliler.
Anlaşılmak meselesi
Bu konuşma üzerine normalden fazla alkış alınca, Çetin Altan dinleyicilerden birine "Neden böyle aşırı alkışlandım" diye sormuş.
Adam gülümsemiş,
-Cesaretinizi alkışladık. Çünkü Başbakana kaz dediniz, diyerek açıklamış alkışın nedenini.
Kıssadan
Hisse: Siyasette hiç anlaşılmamak yanlış anlaşılmaktan daha kötüdür.