Aslında partilerin
aday listeleri üzerinden bir değerlendirme yazısı planlıyordum. Ama
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Fransa’da yaptığı konuşma, kelimenin anlamıyla gündemi alt üst etti.
Erdoğan’ın
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde yaptığı konuşma, yakın gelecekte nasıl
bir
Türkiye göreceğimizin işaretlerini verdi.
Benim açımdan en dikkat
çekici vurguların başında, Başbakan’ın
Fransız modeli
laiklik üzerine söyledikleri geliyor. Başbakan, bu modelin yanlış uygulamalar nedeniyle özgürlükler üzerinde bir
baskı aracı olduğunu söylerken, hem Türkiye’nin yeni modelini
tarif ediyor, hem de önceki gün kendi ülkesinde
peçe ve burka yasağı getiren Fransa’ya
mesaj veriyordu.
Türkiye’nin yakın coğrafyasında, sömürge döneminde inşa edilen modeller birbiri ardına
tasfiye edilirken, Ankara’nın kendi modelini ilan eden bir cesaretle sahnede olması gerçekten çok anlamlı.
***
Başbakan Erdoğan’ın konuşması, Türkiye’nin genişleyen inisiyatif alanıyla ilgili son derece açık bir vurguya sahipti.
‘Sadece
Ortadoğu ve
Kuzey Afrika değil,
Balkanlar ve
Kafkasya başta olmak üzere, Avrupa’nın güvenliğini refahını ilgilendiren her coğrafyada Türkiye inisiyatif alma potansiyeline sahiptir.’
Aynı zamanda daha uluslararası kararların mürekkebi kuramadan Libya’ya
bomba yağdırmaya koşan Fransa’nın tavrına da sert bir eleştiriydi:
‘Biz Ortadoğu’da ve Afrika’da yeni Afganistanlar, yeni Iraklar görmek, bunları yaşamak istemiyoruz. Ne yazık ki bugüne kadar Ortadoğu’ya ve Afrika’ya bakıldığında, yerin üstündekiler değil, yerin altındakiler görülmüştür. Eğer evrensel değerler diyorsak, eğer
insan hakları diyorsak, Ortadoğu ve
Kuzey Afrika’dan yükselen haykırışları duymak ve en güçlü biçimde desteklemek zorundayız.’
Erdoğan’ın, bölgesel krizlerde Afrika Birliği’nden Arap Ligi’ne ve
İslam Konferansı Örgütü’ne kadar geniş bir işbirliğinin gereğine işaret etmesi, Türkiye’nin hangi alanda öncülük ettiğinin tablosunu da ortaya koyuyordu.
***
Başbakan Erdoğan, Fransa’dan verdiği mesajlarla, hem Türkiye’de
aday listeleri üzerinden başlayan gündemi geride bıraktı, hem de
12 Haziran sonrasındaki tabloya dair son derece önemli işaretler verdi. Seçim sonrasında gündemin merkezinde ciddi bir anayasa değişikliği yer alacak.
Peki Türkiye’nin AB macerası bitmiş midir? Elbette hayır. Ama şu gerçeği unutmamakta yarar var. Dün itibarıyla AB’ye tam üyelik meselesi, Ankara’nın kapılarda beklediği ve her durumda boynunu büküp geri döndüğü tek taraflı bir müzakere olmaktan çıkmıştır.
Artık
hesap soran, kendisini ifade eden, hatta kendisini cesurca değiştiren ve eleştiren bir Türkiye var.
Artık alışılagelmiş
savunma psikolojisini aşan, ciddi bir özgüvenle dünyanın karşısına çıkan bir Türkiye var. Herkesin kendisini buna alıştırması gerekiyor. Dünkü konuşmayı ikinci bir ‘one minute’ krizi olarak değerlendirenler, ayakları üzerinde sağlam basan ve her konuyu cesaretle müzakere etmeye hazır Türkiye’yi hala anlayamamışlar.
Bu yeni bir Türkiye.
Özgüven, meydan okuyuş ve gelecek tasavvurunu dünyanın önüne koyan bir cesaret.
Herkes bir an önce alışmaya ve anlamaya gayret etmeli.