Japonya'nın
Fukuşima santralinde yaşanmakta olanlardan sonra neredeyse bütün dünya
nükleer enerji konusunda bir durup yeniden düşünme ihtiyacını duyuyor.
Birkaç örnek vermek gerekirse: 1980 yılında deprem ülkesi olduğu için
nükleer santralleri yasaklayan İtalya'da yasağı kaldırmak isteyen
Berlusconi hükümeti, haziran ortasında
referanduma gidiyor. Referandumdan yüksek oranda "hayır" çıkacağına kesin gözüyle bakılıyor...
İsviçre yeni nükleer santral kurmaktan vazgeçti... Halkın % 87'sinin nükleer enerjiye karşı olduğu İsrail'de Baş
bakan Netanyahu, "
Nükleer enerji işine girmeyeceğiz." dedi...
Almanya'da 7 eski nükleer santral kapatıldı. Nükleere tepkiler, "Fukuşima her şeyi değiştirdi" demesine rağmen
Başbakan Merkel'in ağır bir
seçim yenilgisine uğramasına yol açtı... Dünyanın yükselen ekonomilerinden
Brezilya nükleer santrallerin güvenlik ve lisanslama mevzuatını gözden geçirme kararı aldı... Deli gibi nükleer santral kurma yarışında olan Çin'de, güvenlik önlemlerinin gözden geçirilene kadar yeni santral inşaatları durduruldu; Hindistan'da ise hükümet mevcut bütün nükleer santrallerde güvenlik önlemlerinin gözden geçirilmesi talimatını verdi.
AKP hükümetinin Türkiye'nin
Mersin-Akkuyu'daki ilk nükleer santralini kurması için anlaştığı Rusya'da Başkan
Medvedev, nükleer santrallerde ek güvenlik önlemlerine ihtiyaç olduğunu ve yüksek sismik faaliyet (yani deprem) riski olan bölgelerde nükleer santral yapılmasının yasaklanması gerektiğini söyledi. Ama Sovyet döneminden kalma dev nükleer sanayisinden
kazanç sağlamak için dünyaya deli gibi santral pazarlayan Rusya'nın fay hattı üzerindeki Akkuyu'da nükleer santral kurmaktan vazgeçtiğine dair bir işaret yok... Ve nihayet, AKP hükümetinin
Sinop'ta bir nükleer santral kurması için görüşme yaptığı Japonlar, Fukuşima sarsıntısıyla boğuştuklarından, görüşmeleri erteledi. (Japonları bir an önce görüşmeye zorlayan Bakan
Taner Yıldız da "zaman limitini kaldırdık" demek zorunda kaldı.)
Bütün bunlar yaşanırken AKP hükümeti,
2023 yılında dünyanın on büyük ekonomisi olma iddiasıyla, bazen 3, bazen 4 nükleer santral kurma konusunda kararlılığını her fırsatta açıklıyor. Japonya'da yaşanan facianın boyutları her geçen gün biraz daha açıklık kazanırken, Türkiye'deki hükümet yetkilileri Fukuşima'dan
ders çıkarmaktan, inanılmaz bir vurdumduymazlık ve fütursuzlukla kaçınıyor. Doğrusu bu kararlılık ve fütursuzluğun sadece
kalkınma aşkıyla açıklanıp açıklanamayacağı konusunda tereddüt etmeye başladım.
Britanya'da Windscale (1957), ABD'de Three Mile Island (1979), Sovyetler Birliği'nde
Çernobil (1986) ve Japonya'da Fukuşima (2011) yani her on yılda bir yaşanan "kaza"lardan çıkarılacak, sadece
teknik değil ahlaki ders, nükleer enerjiye kararlı bir "
Hayır!" demektir. Zira nükleer enerji çevreye ve insanlığa karşı çok büyük bir tehdittir. Zira nükleer sanayinin güvenlisi yoktur. Tek çözüm, aynen Greenpeace'in savunduğu gibi, bütün nükleer santral projelerini durdurmak ve mevcut bütün nükleer santralleri kapatmaktır.
Ne yazık ki çeşitli çevreler yıllardır ülkemizde nükleer enerji santralleri kurulması için uğraşıyor. Bu işin riskleri konusunda pek az bilinç oluştu. Ve
tehlike hiçbir zaman da bu kadar açık ve yakın bir hal almamıştı. Bu hükümetin yanlıştan dönme dirayetini göstereceğinden
ümit kesildiğine göre, bütün muhalefet partilerine ve
iktidar partisi içindeki aklı başında kimselere, Mersin, Sinop halkına seslenerek, nükleer enerji santralleri kurulup kurulmaması konusunda bir halkoylaması yapılması çağrısında bulunmalarını istemekten başka bir çare göremiyorum. Böyle bir referandumdan "
evet" çıksa bile, hiç değilse referandum için yapılacak
kampanya sırasında halkı ve bütün ilgilileri işin riskleri konusunda bir nebze olsun bilinçlendirmek mümkün olabilir. Bedelli askerlik için bile referandumu düşünebilen Başbakan Erdoğan, nükleer enerji için referandum talebini reddetmemeli.