Başbuğ'dan Koşaner'e değişen bir şey var mı?
Genelkurmay suç koleksiyonuna bir yenisini daha ekledi.
6
Nisan'da web sitesine koyduğu basın açıklamasıyla Anayasa'nın 138. maddesini ve TCK'nın 288. maddesini (adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs) ihlal etti.
Açıkça tüm kamuoyunun gözleri önünde
Balyoz sanıklarının kurumsal avukatlığına soyundu.
Genelkurmay'ın sadece bu hukuksuz tavrı bile Balyoz tutuklamalarının ne derece isabetli olduğunun nişanesi.
Yargıya müdahalenin karakteristik bir şeklini gördük TSK'nın internet sitesine koyduğu açıklamada.
Bundan bir adım ötesi yargı makamlarını alenen tehdit etmek veya E. Korg.
Altay Tokat'ın dediği gibi hâkimleri hizaya getirmek için lojmanlarının yakınına
bomba attırmak.
27 Nisan Muhtırası dâhil demokratik sistemi geçmişten bugüne 5 kez sabote eden bir
bürokratik aygıttan bahsediyoruz.
Bugüne kadar yargısal süreçlere gösterdiği inisiyatif ve tepkiler dikkate alındığında, Genelkurmay'ın hukuk devletine ve demokrasiye saygılı olduğunu söylemek mümkün değil.
Genelkurmay'ın
Ergenekon ve bu yelpazede devam eden
soruşturma ve davalara hiçbir
yardımı olmadı.
Bir askeri bürokrasinin adli soruşturmaya yardım etmesinden değil, adli makamların emirlerini layıkıyla ifa edip etmediğinden bahsedilebilir.
Çünkü
Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre adli makamların emirlerini ve taleplerini tüm kamu kurum ve kuruluşları yerine getirmek zorundadır.
Peki, Genelkurmay hukuka saygı duydu mu veya üstüne düşeni yaptı mı?
Gelin bakalım manzaraya.
1-
Ergenekon soruşturması ve yargılaması tüm yoğunluğuyla ve hızıyla devam ederken
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, koltuğa oturduğunda ilk göze çarpan iş olarak, Korg. Galip Mendi'yi görevlendirerek Ergenekon
tutuklusu
emekli orgeneralleri "TSK adına" ziyaret ettirdi.
Bu Ergenekon savcılarına verilen bir
mesaj ve davaya yönelik bir karşı hamleydi.
Ben 16 yıllık savcılığım boyunca bir tutuklunun kurumsal olarak ziyaret edildiğini görmedim.
2- Ankara'da Ergenekon soruşturması çerçevesinde elinde
mahkemenin
arama emriyle gelen savcılar durduruldu ve askeri lojmanların nizamiye kapısında 2,5 saat bekletildi.
Bu 2,5 saat içinde aranacağı bildirilen mahallerde neler yapıldığı belirsiz.
Hâlbuki mahkeme kararını yerine getirmek için gelen savcıyı durdurma
yetkisi cumhurbaşkanında bile yoktur.
3- Yine Ankara'da
Kozmik Büro soruşturmasında mahkemenin arama ve el koyma emriyle gelen
Savcı Mustafa Bilgin
muvazzaf askeri unsurlar tarafından fiziki direnişle durduruldu.
İçeriye sokulmadı.
Sonradan
Hâkim Kadir Kayan arama için geldi ama bazı bilgisayarlarda
temizlik yapıldığı sonradan ortaya çıktı. Deliller karartıldı.
4-
Genelkurmay Başkanlığı, daha önceki andıçlarda da boy gösteren tutuklu sanık
Albay Dursun Çiçek'i ısrarla himaye etti.
Hatta 2009 yılında tuğamiralliğe
terfi edememesinin hakkındaki adli soruşturmadan dolayı olmadığını da nispet edercesine alenen basına bildirdi.
TSK'dan yapılan açıklamada, Dursun Çiçek hakkında kadro olmadığı için değerlendirme yapılmadığı belirtildi.
5- 2 Temmuz 2009'da
Org. Hasan Iğsız basına fütursuzca "
Albay Dursun Çiçek"in tereddütsüz arkasındayız" açıklamasını yaptı. (Dursun Çiçek mahkemece 12 saat süreyle tutuklanmış sonrasında
tahliye edilmişti.)
6- Org. Başbuğ Genelkurmay karargâhında yaptığı konuşmada tamamen savcıları ilgilendiren ve onların uzmanlık sahasına giren bir
belge için daha soruşturma bitmeden "kâğıt parçası" deyiverdi.
Ve "biz
İstanbul Başsavcılığı'ndan bu kâğıt parçasını değil bunu kimlerin, hangi maksatlarla yaptığını bulmasını istiyoruz" diyerek
sivil savcıları görev ve yetki alanları hususunda etkilemeye çalıştı.
7- Poyrazköy'de ortaya çıkan mühimmatın Genelkurmay Başkanı tarafından TSK'ya ait olmadığının açıklanması üzerine kısa sürede Genelkurmay'ı mahcup edecek olan MKE raporu gerçeği ortaya koydu ve Genelkurmay'ı yalanladı.
8- 2008 yılında ortaya çıkan ve toplumu illegal olarak biçimlendirme planı olan Lahika-1 planı, Genelkurmay tarafından reddedilmeyip sadece "komuta katınca onaylanmış böyle bir plan yoktur" ifadesiyle ikrar edildiği halde, Genelkurmay bu
ihanet planının peşine düşüp herhangi bir soruşturma başlatmadığı gibi kılını bile kıpırdatmadı.
9- Genelkurmay Ergenekon süreciyle ortaya çıkan bilgi ve belgelerin vahim kimyası üzerinde durmaktansa her seferinde ısrarla bu materyallerin nasıl dışarıya sızdırıldığı üzerinde durdu.
10- Elinde mahkemeden
arama kararı olan özel yetkili C. Savcısı Osman
Şanal,
Erzurum 3. Ordu'ya sokulmadı.
11- Org.
Saldıray Berk, Erzurum 2.
Ağır Ceza Mahkemesi'nin çağrıları gözardı edilerek ifade vermeye gönderilmedi.
12- Temmuz 2010'da 102 Balyoz sanığı hakkında İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin çıkardığı yakalama emrine rağmen, Genelkurmay görevde olan sanıkları bile teslim etmeyerek hukuku askıya aldı.
13- Genelkurmay
komuta kademesi Balyoz tutuklularının bulunduğu
Hasdal Askeri Cezaevi'ni anlamlı bir şekilde ziyaret etti ve sanıkların halen arkasında olduğunu gösterdi.
Bunlar ilk etapta aklıma gelenler.
Daha onlarcası var.
Hukukçu geçinen bazı gölgeler hâlâ utanmadan Genelkurmay'ın son açıklamasını tevil etmeye çalışıyorlar.
Pazartesi devam edeceğiz...