Bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde daha henüz aklımda bu sıfatı uygun göreceğim kimse yok.
Ama bir-iki gün içinde olacağına eminim.
Kimleri kastedeceğim de alenen belli olacak, isimlerini tek tek vermeye gerek yok ama herkes bunu bilecek.
Türkiye son üç senedir
Ergenekon ve
Balyoz davalarıyla yatıp kalkıyor.
Bu da çok normal zira bu iki dava
Cumhuriyet tarihinin en önemli davaları.
Sonları
Susurluk meselesine benzemez ise ancak bu iki davayı neticelendirerek Türkiye bir Cumhuriyet olabilecek.
Ergenekon ve Balyoz iddialarının onda biri bile doğru ise buranın bir Cumhuriyet olduğunu iddia etmek mümkün değildir.
Demokrasi ve hukuk devleti ayaklarının aksadığı hatta olmadığı bir rejim Cumhuriyet değil eşkiyalık rejimidir.
Ergenekon ve Balyoz davaları çok önemli davalar, bu davalarda çok önemli yerlere gelindi, bu süreçte maalesef önemli sayılabilecek usul hataları da yapıldı.
Birileri de Ergenekon ve Balyoz davalarının özünü görmezden gelerek
bu süreçte yapılan usul hatalarını hep ön plana çıkardılar.
Onların derdinin hukuk ya da usul hukuku olmadığını cümle alem biliyor.
Ama bizler de bu eleştirilerin karşısında zorlandık zira işin özünde hepimiz, onlardan çok daha fazla, hukukta usulün de öz kadar önemli olduğunu biliyorduk.
Tekraren söylüyorum, onların derdi hukuk, usul falan değildi ama özünde, teorik olarak haksız da değiller idi.
Bugün ise bu usulcü, usul hukuku mükemmeliyetçisi arkadaşların usul hukukuna bir kez daha sarılmalarının tam günüdür, bakacağız ve göreceğiz.
Balyoz davası sanıklarının mahkemeye tahliyeleri için yaptıkları başvuru 5
Nisan Salı günü
itiraz mahkemesi tarafından bir kez daha reddedildi.
Mahkemenin bu red kararından bir gün sonra ise
Genelkurmay Başkanlığı’nın www.tsk.tr
sitesine, 6 Nisan tarihinde saat 15.20’de BA-05/11 no’lu bir
basın açıklaması kondu ve mahkemenin verdiği bu red kararı Genelkurmay’ın resmi site
sinden eleştirildi.
Öncelikle Genelkurmay’ın resmi sitesinin adresinin neden www.tsk.gov.tr olmadığını bir kez daha sorgulayalım, askerin kendini devletin (gov) dışında ayrıcalıklı bir yere konumlandırdığı gerçeğini bir kez daha görelim ve esas önemli konumuza dönelim.
Genelkurmay, bir bürokratik birim olarak, her türlü hukuk ilkesini, özellikle usulle ilgili ilkeleri hiçe sayarak görülmekte olan bir davaya ilişkin görüşlerini, hayretlerini (!) belirtmiş, bir davaya açıktan müdahale etmiştir.
Bakalım, Ergenekon sürecinde usul de usul diye, bir ölçüde de haklı olarak tutturan malum zevat bu durumda da usul aşklarını ve bilgilerini aynı şiddetle dile getirecekler midir?
Önümüzdeki günlerde, çok değil, bir-iki gün, malum zevatı yakından takip edeceğim.
Genelkurmay’ın basın açıklaması karşısında üç maymunları oynayacaklarını tahmin ediyorum.
Bu durum da onların görevli gazeteci (!) kimliklerini daha da belirgin hale getirecek.
Bu şeref de onlara yeter.
Ancak, meselenin bir de başka tarafı var.
Genelkurmay’ın yürümekte olan bir davaya yönelik açıklama yapabildiği ve bu açıklama karşısında Cumhurbaşkanlığı’nın, Başbakanlığın,
Milli Savunma Bakanlığı’nın, Adalet Bakanlığı’nın,
sivil ve askeri savcıların harekete geç(e)mediği bir devlete d
e devlet demek kolay değildir.