7 kahramanla 27’nci hafta


İngiltere’de Manchester, West Ham deplasmanında 25 dakikada 2-0 geriye düştüğü maçı epik galibiyetle sonuçlandırdı. İngiltere Odemwingie’nin penaltılarını, Rooney’nin el hareketini, Vidic’e çıkmayan kırmızı kartı konuşuyor. İtalya’da Inter 4 günde çöktü, Milan, Pato’yla rotaya girdi. Napoli’nin post-modern Maradonası Cavani, takımını 8 dakikada 3-2’lik mağlubiyetten 4-3’lük zafere taşıdı. Türkiye’deyse 27’nci haftada böyle öyküler içeren maçlar yoktu, ama yine de futbola delicesine âşık eden, ya da bu oyundan ölümüne nefret ettiren birkaç kare kaldı elde... İşte 27’nci haftanın aşk-nefret ipinde parmak uçlarıyla yürüyen 7 kahramanı/anti-kahramanı ve onların içinde olduğu kritik 7 fotoğraf karesi... 7) Ricardo Quaresma Portekizli yıldız, 90+3’te Hayrettin’e yaptığı sert faulün ardından sarı kart gördü. Ama pozisyonun dikkat çekici tarafı o faul değil, kartın gösteriliş karesiydi. Adaletinden, bilgisinden şüphe etmediğimiz, ama vücut dilini benimseyemediğimiz Bünyamin Gezer’e de bir ders gibiydi o kare... Muhakkak izlemişsinizdir: Faulu yaklaşık 10-15 metreden gören Gezer, yine hızla cebinden kartını çıkarıp (en sert yüz ifadesini takınıp) Quaresma’ya doğru deparını attı, bir solukta kendini Portekizli yıldızın burnunun dibinde buldu. İşte o an, bizim bittiğimiz andı Bünyamin Ağbi... Zaten yaptığı faulun/göreceği kartın farkında olan, hatta tek derdi Hayrettin’in sağlığı sayılabilecek Quaresma, burnunun dibindeki Gezer’e sakin olmasını işaret eden jest yaptı. Bünyamin Hoca’yı ensesinden okşayarak, “Tamam, problem yok, sadece sarı kart gösteriyorsun. Ceza kesmiyorsun, kavga etmiyoruz; futbol bu, oluyor böyle şeyler”. dedi vücut diliyle... Umarım o kareyi Oğuz Sarvan yakalamıştır da yaz seminerinde hakemlere oyuncularla diyalog konusunu anlatırken ders niteliğinde bir Quaresma sunumu yapar. 6) Kuddusi Müftüoğlu Bir hakem değil, hakemlik eleştirisi bu... G.Saray-F.Bahçe derbisinin 28’nci dakikasında Fırat Aydınus’un yaptığı hatanın aynısını, F.Bahçe-Bursa müsabakasında 93’te Müftüoğlu tekrarladı. Orada Selçuk’un fauluna maruz kalan Yekta topu rahatça arkadaşına aktarmış (avantaj oynanmış), ama bir sonraki pas yerine ulaşmayınca Aydınus hatalı bir şekilde geriye dönüp düdüğünü çalmıştı. (Yine adaletinden şüphe etmediğimiz, sadece maçın temposu nedeniyle fiziksel ve mental olarak 93’te bittiğini düşündüğümüz) Müftüoğlu da, Ivankov topu takım arkadaşına kusursuz aktardığı halde ikinci pas yerine ulaşmadığı için geriye dönüp düdük çalma hatasına düştü. MHK’nın bu yaz seminerlerinde sanırım bir önemli gündem maddesi de şu olmalı: “Avantaj uygulaması nereye kadar sürdürülmeli? Bir takım üçüncü ya da beşinci pasında hata yaparsa geriye dönüp faulü vermeli mi?” 5) Alex de Souza Güzel kızının ulusal marşımızı okuma öyküsü güzel (böyle şeylere de milletçe bayıldığımızı Daum’la herhalde konuşmuşlar!). Ama bence daha güzeli, Alex’in 63’te Cristian’la girdiği diyalogdu. 63’te sakatlık nedeniyle Bursalılar’ın taca bıraktığı bir topu kurnazca rakip kaleye götürmeye çalışan Cristian, bir kez daha Türkiye’ye ne kadar zeki(!) bir adam olduğunu kanıtlarken karşısına Kaptan Alex çıktı. Alex, topu hızla dışarı vurdu ve dışarıda da sürekli birlikte olduğu arkadaşı Cristian’a ne yapmaya çalıştığını sordu. İşte galiba Ulu Önder Atatürk’ün tarif ettiği sporcu tipi, zekâ ve çevikliğin yanında ahlâkta da bu denli samimi olandı. 4) Mustafa Pektemek 6 aylık yıpratıcı bir sakatlık sürecinden hazır döndü, Ankaragücü maçında kulübeden gelip ligin kaderine tesir etmeye başladı. Trabzon önünde vurduğu kafayı Tolga çıkarmasa belki şu anda şampiyonluk yarışının rengi farklı olacaktı. Zirve yarışında belirleyici olamadı, ama küme düşme hattının kaderini Manisa’da tayin etti. “Gol demek Pektemek”, bu ligin tek başına maç kaderi değiştirebilen az sayıdaki oyuncusundan biri... Seneye onun yüzde yüz bir sağlık durumuyla 30-32 maç oynayacağını hayal etmek bile insanı heyecanlandırıyor. 3) Gustav Svensson Pektemek’in bir maça tesiri ne kadar barizse, Bursalı Svensson’un tesirini bulmak da o denli güç. Geldiğinden beri “gizli kahraman” olduğunu söylüyorlar, ama galiba o kadar çok gizli ki, arıyor arıyor kahramanlığını bir türlü bulamıyoruz! Ligdeki 3 İsveçli göbek oyuncusundan Harbuzi ve Holmen kaliteleriyle, Svensson da gizliliğiyle hiç aklımızdan çıkmayacak! 2) Serdar Aziz Herkes onun iki penaltı tartışmasını konuşuyor, biliyorum. Ama beni esas ilgilendiren 1990 doğumlu genç stoperin, Stepanov ve Ömer gibi iki devden formayı kapmakla kalmayıp, her dakika sorumluluk alarak kendini geliştirmesi... Benim üst düzey milli takımlarda en çok imrendiğim konu, kaleci+iki stoper grubunun 8-10 yıl hiç bozulmadan hizmet vermesi olurdu. İçimden bir his, 2014-2024 serüvenimizde Onur+2 Serdar’la bizim de o büyük takım üçlüsüne sahip olabileceğimizi söylüyor. 1) Burak Yılmaz Haftanın şüphesiz en güzel adamıydı Burak... Ama siz Burak’ın Umut’a verdiği pasa takılmayın, gol sevinci sırasında Selçuk’un Burak’la olan diyalogunu tekrar izlemeye çalışın. Hatta imkânınız varsa Burak’la Engin’in pas tartışması yaptığı Sivas maçında Selçuk’un tavrını da bu görüntünün yanına koyun. Burak’ın ev arkadaşı, iş arkadaşı, dostu Selçuk, onunla birlikte büyüyor/gelişiyor. Yerli Xavi, yanına olgun, yerli bir Villa istiyor. İnsan da ister istemez şunu düşünmeden edemiyor: Arda’nın böyle konuları konuşup tartışabileceği arkadaşı yok mu? Arda’ya akıllı bir arkadaşı, taş çatlasa 50 bin kişinin okuduğu/izlediği bir olayı sen röportaj verip, 50 milyon kişinin bilgisine sundun demez mi? Menajerler ne işe yarar Allah aşkına? Ya da ağbi ağbi diye yere göğe koyamadığımız takımın büyükleri? Arda’nın bir Selçuk’u yok muydu konuşacak? Selçuk Trabzon’da Burak’ın değil İstanbul’da Arda’nın ev arkadaşı olsaydı, genç oyuncunun gelişimi nasıl olurdu merak etmeden duramıyorum doğrusu...
<< Önceki Haber 7 kahramanla 27’nci hafta Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER