Ergenekon dava süreci Türkiye'nin kirli tarihiyle yüzleşme açısından bir dönüm noktasıdır. Bu yüzden arkasındaki
sivil siyasi irade de, süreci "hukuk" içinde götüren yargı da önemli bir görev yapmıştır.
Bunun ne kadar önemli olduğunu,
Cumhuriyet Savcısı
Zekeriya Öz'ün nasıl tarihi bir görev yaptığını anlamak için dönüp yakın tarihimizdeki iki olaya bakmak gerekiyor.
1958'deki Samet Kuşçu olayı ve 1996'da patlayan
Susurluk Skandalı... Samet Kuşçu olayı bugün de çok tartıştığımız ilk
darbe girişimi davasıdır. 1958'de
Menderes hükümetini yıkmayı planlayan Yarbay Faruk Güventürk' ün önderlik ettiği 9 kişilik cuntayı, darbe planlarından rahatsız olan Samet Kuşçu, hükümete
bildirince adı geçen
subaylar yargı önüne çıktı.
Ve ne oldu biliyor musunuz? Darbeci 8 subay
beraat etti, sadece ihbar eden Samet Kuşçu "orduyu isyana
teşvik" suçundan hapse kondu ve ordudan
ihraç edildi.
Şimdi bu olayı, yıllar sonra CHP'nin önemli isimlerinden
Orhan Birgit Aksiyon dergisine bakın nasıl anlatıyor? "- Onların
darbeci olduğunu biliyor muydunuz?
Birgit: Ee, darbeciydiler. Ben darbeci değillerdi demiyorum ki... Ama ben
avukatım. Ben görevimi yaptım.
Birgit, bir avukat olarak müvekkillerini savundu ve onları beraat ettirdi ama o müvekkilleri sonra 60 darbesinin en önemli aktörleri oldu.
Bugünü hatırlamakta yarar var... 2003-2007 arasında darbe günlükleriyle ortaya çıkan
Ayışığı, Yakamoz, Eldiven isimli darbe girişimlerini kanıtlamakta savcıların işinin ne kadar zor olduğunu bir düşünün. Hele sivil siyasetçiler de "avukat"lığa soyunmuşsa...
Bir de yalan haber meselesi var. Birgit, o günlerde öğrencilerin kıyma makinesine atıldığı haberiyle ilgili şöyle diyor:
"Ha, kıyma... Ben inandım ona. Sonra ne kıyma var, ne
Et Balık Kurumu var.
Kıyma makineleri haberlerini yayımladıktan sonra öğrendik ki uydurma. Anlatan da kim?
Alev Alatlı'nın babası
Albay Ertuğrul Alatlı.
Basın yayın işlerinden sorumlu bir subayın uydurması. Dezenformasyonun dik âlâsı. Bildiri çıktı.
Anadolu Ajansı geçti haberi..."
***
Şimdi gelelim, Susurluk Skandalı'na... Ergenekon'u anlamak için Susurluk'un nasıl örtbas edildiğini bilmek gerekiyor. Susurluk'la ilgili o günlerde devletin bizzat içinde yer aldığı kirli ilişkileri anlatan iki önemli
rapor hazırlandı.
Birini
Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu
Savaş hazırladı. Devletin kendi vatandaşını "iç düşman" görerek nasıl öldürttüğünü açık açık anlatıyordu.
İkinci raporu
Meclis Araştırma Komisyonu hazırladı. O daha da ayrıntılıydı ve neler olup bittiği tanıklarla anlatılıyordu.
O komisyonun başkanı
Mehmet Elkatmış önceki gün bir televizyonda şöyle diyordu: "Bugünkü gibi cesur bir savcı çıkıp dava açsaydı çok şey değişirdi."
Susurluk sürecinde yapılan kirli işlerle hem
Kürt meselesi ötelendi, hem de Refah iktidarı alaşağı edilerek 28
Şubat Postmodern darbesinin yolu açıldı. Bu yüzden darbelere giden süreci engellemek kolay değil. Ergenekon dava süreci, Türkiye'nin kanlı darbelere sürüklenmesini en az hatayla başarması az şey mi?