Dün, siyasi partilerin son grup toplantıları vardı. Ama ben “Ankara’nın gündemi”ni bir yana koyarak önce “
Türkiye gündemi”ne yöneldim...
Türkiye’nin en has gündemi, yeni yapılan anayasa değişikliği nedeniyle yakında çok öğretici sinyallerinden mahrum kalacağımız
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında yatıyordu...
***
Baktım, cezalar yağmur gibi yağmış...
Dün açıklanan ilk mahkûmiyet kararı adeta Türkiye’nin
otopsi raporu gibiydi:
AİHM, Samsun’un 19
Mayıs ilçesine bağlı Yörükler Beldesi’nde, 51 yıldır süren
kadastro davasında, Türkiye’nin, vatandaşlara 700 bin TL
manevi tazminat ödemesine karar vermişti...
Kararın kendisi, her türlü söylenecek sözü anlamsız kılıp, yoruma yer bırakmadığı için ikinci mahkûmiyet kararına geçtim.
Okuma yazma ve
Türkçe bilmeyen Sultan Şaman’ın
gözaltı süresince
avukat ve çevirmen isteği reddedildiği gerekçesiyle, Türkiye 2 bin 800 euro tazminata mahkûm olmuştu...
Gene AİHM, “
İtirafçı: Bir JİTEM’ci Anlatıyor” adlı kitabın yayınevine verilen para cezasını ifade özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirmişti... 51 yıldır bitmeyen tapu ve kadastro davası, resmi dili bilmediği halde kedisine gözaltı süresince çevirmen verilmeyen vatandaş, toplanan kitap, bunlar konuşmadığımız “Türkiye gündemi” idi...
***
Seçim yaklaştıkça dozu daha da artacak olan Ankara’nın atışmalı siyasal gündeminde ise karşılıklı suçlamalar vardı...
Başbakan Erdoğan, “8 yıldır söylüyorum; böyle muhalefete can
kurban, inanın can kurban.
12 Haziran seçimlerine çok bildik, çok tanıdık bir rakiple, sürekli çark eden, umut simsarlığı yapan, hayal tüccarlığından medet uman bir
CHP ile giriyoruz” derken... CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlu da siyasal iktidarı “
Deniz Feneri Davası” üzerinden eleştiriyordu:
“Bu düzen yolsuzlukları
kapatma düzenidir. Almanya’da Deniz Feneri Davası görüldü. Suçlular bulundu, daha önemli kişiler Türkiye’de dendi. Hatta biri Türkiye’de önemli bir kurumun üst yönetimindeydi. Ancak dokunulmadı.
Bu dava açılmazsa, bunun sorumlusu Ankara’daki başsavcıdır, bu dava açılmazsa bunun sebebi de hükümettir.”
***
Başbakan Erdoğan’ın “bu partinin adındaki ‘
halk’ ifadesine bakmayın, bu parti halksız bir CHP’dir. Bunlarda halk yok” sözünden hareketle, “muhalefetin halkı yok ise halkın muhalefeti neydi” sorusuna t
akıldım... O bağlamda, Pazartesi gecesi 239’uncusunu gerçekleştirdiğimiz Mehtap TV’deki “akıl
defteri” programına gelen onca
elektronik mesajdan rastgele ikisine geri döndüm:
“Sayın Altan, askeri yargının ‘askerlik hizmetlerinin gereklerine göre değil, hakim bağımsızlığı ve tarafsızlığına göre yapılandırılması’ hususu 12 Eylül’de referanduma sunuldu. Yüzde 58 oy ile bu değişiklik halk tarafından kabul edildi. Sorun şu ki; bugün 4
Nisan 2011 referandumun üzerinden 7 ay geçmesine rağmen
AK Parti bu anayasa değişikliğini anlamlı ve uygulanabilir hale getirecek uyum yasalarını hala çıkarmadı. Meclisin 3 çalışma günü kaldığı dikkate alınırsa çıkacak gibi de görülmüyor. Askeri yargıda askerlik hizmetlerinin gerekleri hala geçerli. Referandumda
evet oyu veren bir vatandaş olarak bu uyum yasalarının niçin çıkarılmadığını anlamakta zorlanıyorum ve AK Parti’nin
hukukçu kurmaylarına sizin vasıtanızla bu konuyu soruyorum. 28
Şubat bin yıl sürmedi ama AK Parti’nin demokratikleşmesi yüz bin yıl sürecek gibi görülüyor. Saygılarımla-
Hasan Yılmaz.”
Adana’dan
Muhammet Bas da mevcut düzenin iç yüzünü sergileyen bir örneği naklediyordu:
“
Maliye bakanlığı TSK personelinin
maaşını kamuoyuna açıklamama kararı aldı. Ben de bilgi edinme yasasından teğmenden
Genelkurmay Başkanı’na kadar aldıkları maaşı sordum. Gelen cevabi yazıda muhatabın
Milli Savunma Bakanlığı olduğunu söylediler. Sonra aynı dilekçeyi Milli
Savunma Bakanlığı’na gönderdim.
Milli Savunma Bakanlığı da konunun muhatabının
Genelkurmay Başkanlığı olduğunu ve dilekçemin oraya yönlendirildiğini belirten bir
mail gönderdi. Sonra Genelkurmay bana ilgili dilekçede istenen bilgilerin kişilerin ÖZEL hayatını ilgilendirdiğini, dolayısıyla bu konuda
cevap veremeyeceklerini ifade eden bir
mektup gönderdi. Kısacası TSK personelinin aldığı maaş kişilerin özel hayatını ilgilendirdiği için cevap vermediler...”