Ergenekon Savcısı
Zekeriya Öz,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından
terfi ettirilerek, kritik davanın
soruşturmasından alındı.
Öz'ün alınmasında, uzun süredir şahsına yönelik yürütülen yıpratma kampanyalarının da rolü var.
Yıllardır kendilerini gerçek devlet ve muktedir güç olarak gören bir yapıya karşı yürütülen soruşturma, Öz'ü belirli çevrelerin hedefi haline getirdi.
Terfi ile istenilen sonuç elde edildi.
"Derin"
terör örgütü yapılanmasının soruşturmasını başlatan ismin, sonuna kadar gitmesi engellenmiş oldu.
Bu
sürpriz terfi (!) soruşturmanın uzaması ve bundan sonra kritik
operasyonların yapılamaması gibi sonuçlar doğurabileceği gibi, yıpranmamış taze kan sebebiyle daha şümullü ilerlemesine de vesile olabilir.
Bekleyip göreceğiz.
HSYK, daha önceki dönemde de Erzincan'da benzer bir girişimde bulunmuş ama yeni atadığı savcı da
Saldıray Berk ve
İlhan Cihaner'in
sanık olduğu soruşturmadan geri adım atmamış, iddianameyi
mahkemeye sevk etmişti.
Ergenekon soruşturmasının geleceğini de savcıların üzerlerindeki her türlü
baskıya hangi oranda göğüs gerecekleri belirleyecek.
Hukukun üstünlüğünün ve bağımsızlığının ne derece sürdürülebileceğini göreceğiz.
Türkiye'de vesayetin kırılmasında hukuk mücadelesiyle tarihi bir rol üstlenen Savcı Öz, bir gün karşılaştığı baskıları ve engelleme girişimlerini kaleme alırsa, bugüne kadar ne tür badirelerin aşıldığını daha iyi anlayacağız.
Savcı Öz'ün dün
veda konuşmasında yaptığı şu vurgular bu nedenle çok dikkat
çekici:
"Bu işleri tek başımıza yapmadık. Bu işin arkasında
emniyet güçlerinin de emekleri var, askeri makamların da, merkez komutanlığının da.
Bu kadar iş yapılıyor askerler de kanunlara saygı duyarak bu işlerin yapılmasına müsaade ettiler."
Kamuoyundaki yaygın kanaatin aksine, "askerler de müsaade ettiler" diyor.
Askerlerin içerisinde de
darbe karşıtlarının olduğu ve
yasa dışı faaliyetlerden rahatsızlık duyanların bulunduğu uzun süredir dile getiriliyordu.
Öz, açıklamalarıyla bu gerçeği teyit etti.
Soruşturma sürecinin bundan sonra da aynı şekilde devam edeceğine dair umut verdi.
Ancak askerlerden çok siyasilerin yargı üzerinde kurmaya çalıştığı baskı öne çıkmaya başladı.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun dün sarf ettiği ve savcılara "namertsiniz" diye
hakaret ettiği konuşma iyi bir örnek.
Şık'ın kitabına "el koyma" kararı konusunda Kılıçdaroğlu gibi Cumhurbaşkanı da tereddütlerini dile getirip, yanlış bulduğu tutuklama ve el koyma kararları konusunda kaygılarını dile getirmişti.
Oysa Şık ve Şener hakkında tutuklama kararını savcılar değil hâkimler verdi.
Tutuklamaya itirazlarını da farklı hâkim heyetleri reddetti.
Yine Şık'ın kitabı hakkında "el koyma" kararını da savcıların talebi üzerine hâkimler verdi.
Ergenekon editörlüğünde hazırlanan kitabın taslığına el konması konusunda yapılan itirazı da aynı şekilde bir mahkeme heyeti reddetti.
Öyleyse, hukuktan kaygı duymak neden?
Savcılar üzerinde bu şekilde baskı kurma arayışı neden?
Hukuku siyasete alet etmek neden?
Ergenekon sürecinin bundan sonra ne olacağına doğru
cevap bulmak için, bazı siyasilerin "adil yargılamayı etkileme" girişimlerinden bundan böyle vazgeçip geçmeyeceği sorusunun da cevabı bulunmalı.
Çünkü tek değişken savcılar değil...
Umarım Ergenekon soruşturması için gelecekte (Ö.Ö.) yani Öz'den Öncesi ve (Ö.S.) Öz'den Sonrası diye ayrım yapmak zorunda kalmayız.