Bazılarımı takip edenler, okuyanlar, kendilerine çok teşekkür ediyorum, bu sütunda askerin ulusal dış
savunma konuları dışında giriştiği tüm eylemleri, darbeleri, post-
modern darbeleri, muhtıraları çok eleştirdiğimi bilirler.
Askerin işi, misyonu, sadece ve sadece
sivil otoritenin emri altında dış savunma olmalıdır der idim.
Bu sabaha kadar.
Bu sabah görüşlerimi ciddi bir biçimde revize etme ihtiyacını hissediyorum.
Bu durumu da
Hürriyet gazetesinde okuduğum bir habere borçluyum.
Hürriyet gazetesi birinci sahifeden
Yunanistan
Başbakan Yardımcısı Pangalos’un
Kardak krizine yönelik bir açıklamasını görmüş.
Malum Kardak krizi hem
Türkiye, hem
Yunanistan için tuhaflıklar, hatta
komikliklerle dolu bir hikaye.
Pangalos açıklamasında, dönemin Yunan
Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın Başbakan Simitis tarafından nasıl aşağılandığını anlatıyor; ama daha ilginç, çok ilginç olanı, Kardak krizinden altı sene sonra Pangalos’un ABD’li tecrübeli diplomat Richard Hoolbroks ile yaptığı görüşme.
Hoolbrooks Pangalos ile konuşurken olayın saçmalığı nedeniyle her iki taraftan da (Türkiye ve Yunanistan) kimsenin burnunun kanamasını istemediklerini ve Ak
deniz üzerine kurdukları bir
elektronik sistemle her iki ordunun da
füze,
bomba atma kapasitelerini durdurduklarını söylüyor.
Düşünebiliyor musunuz, ABD durumu çok saçma buluyor ve aldığı bir önlemle, teknoloji gücüne dayanarak, her iki ordunun da savaşma gücünü sıfırlıyor.
Vallahi bilemem, Hoolbrooks’un, Pangalos’un, Hürriyet gazetesinin yalancısıyım.
Bu arada ise bizde neler oluyor, bir hatırlayalım.
Dönemin Başbakanı Kardak’a dikilen bir Yunan bayrağı için “ya inecek, ya inecek” diyor.
Bir alay gazeteci (!) seferber olmuşlar, askeri motorlara binip Kardak adı verilen kayacığa savaşmaya gidiyorlar.
Merkez medyanın en büyük gazetesi büyük bir savaş çığırtkanlığına soyunuyor.
Bu arada muhtemelen Genelkurmay’ın ışıkları sabahlara kadar yanıyor.
Bu durum da yine muhtemelen mesela Hürriyet’e
manşet oluyor.
Savaş çıktı çıkacak, herkes hop oturup hop kalkıyor.
Bu arada en rahat olan ABD, zira onlar elektronik önlemi almışlar, taraflar ne füze ne de bomba atabiliyorlar; muhtemelen uçakların uçması bile engelleniyor.
Ama bu arada ulusalcı ordumuz en ulusalcı söylemini tutturuyor, ulusalcı basınımız savaş çığırtkanlığında en ileride.
Bu olay kadar, bizim gibi ülkelerde ulusalcılığın ne kadar komik bir konu olduğunu gösterecek başka bir örnek bulmak herhalde mümkün değildir.
Gelelim askerimizin darbecilik takıntısına.
Bu kadar asker besle, bu kadar büyük bütçeler kullan, okullar, kıtalar, dört büyük ordu ama ABD elektronik önlemini alır ise, füze bile atama.
Doğrusu askere hak vermemek mümkün değil, bu durumda bu büyük gücün kullanabileceği yegane yer görüşlerini benimsemediği kendi vatandaşları.
Deniz Kuvvetleri Komutanı, meşhur günlüklerin yazarı Oramiral Özden Örnek’in halefi Oramiral Yener Karahanoğlu, beğenmedikleri görüş sahiplerini
Anadolu denizinde boğacaklarını söylemiş idi (
Eylül 2006, meç kuşanma töreni);
Akdeniz’de Yunanistan’a füze atamaz isen doğrusu başka yapacak ne kalıyor?
Adamlar haklı kardeşim.