osta Gavras tarafından 1969 yılında Vassilis Vassilikos'un aynı adlı bir romanından beyazperdeye uyarlanan 'Ölümsüz Z' filmi,
Kurtlar Vadisi dizisinde ekrana yansıyan, ama oradakinin tam tersini anlatan şu satırla açılır: 'Gerçek olaylarla, sağ ya da ölü olsun gerçek kişilerle olan benzerlikler tesadüf değildir. Her şey kasıtlıdır.'
Film, sağcı hükümet emrinde çalışan bir polis şefinin, bitkilere musallat olan asalaklarla mücadele etmek gerektiği gibi, topluma zararlı kişilerle de mücadele etmek gerektiğini anlatan konuşmasıyla başlar. Sonra solcu bir milletvekilinin konuşması yansır perdeye.
Milletvekili, az sonra başına geleceklerin farkında değildir.
Polisin gözü önünde kendisine doğru gelen bir araçtaki
saldırgan, vekilin kafasına sopayla vurur. Ağır yaralanan milletvekili, kaldırıldığı hastanede ölür.
Hükümet emrinde çalışan bir savcı, olayı soruşturmakla görevlendirilir. Polis ve askerî yetkililer, '
kaza sonucu
ölüm' denilerek dosyanın kapatılmasını istemektedir. Ama çelimsiz görünümlü savcı, bu yönlendirmelere direnir ve olayı derinlemesine araştırmaya karar verir. Soruşturmayı derinleştirdikçe, olayın kaza değil, örgütlü
cinayet olduğunu görür: Polis ve ordudan üst düzey görevliler, sağcı çetelerle anlaşarak milletvekilini ortadan kaldırmıştır.
Savcı, resmî yetkililerle çetelerin görüştüğünü fotoğraf ve tanıklıklarla kanıtlar.
Askerî yetkilileri ve polis şeflerini
sanık olarak mahkemeye çağırır.
Tam mahkemede olayın çözüleceği düşünülürken, baskılar doğrultusunda olayı örtbas etmeyen savcı görevden alınır. Önemli tanıklar, meydana gelen bir dizi 'kaza' sonucu ölmeye başlar. Hadiseyi gazeteye yansıtan gazeteci de resmî belgeleri yayımlamaktan hapsi boylar.
Filmin sonunda akan yazıda, filme emeği geçenlerin adları yerine, askerî
yönetimce yasaklanan her ne varsa onların isimleri eklenir: Barış hareketleri, grevler, sendikalar, erkeklerin saçını uzatması,
Beatles, pop
müzik, Sofokles,
Tolstoy, Sartre, Çehov, Twain, Beckett, sosyoloji, uluslararası ansiklopediler,
özgür basın...
Bu film, komşu Yunanistan'daki
özgürlük mücadelesinden
küçük bir kesit. Ama 50 yılda 5 kez askerin siyasete müdahale ettiği, binlerce faili meçhulün hâlâ çözüm beklediği, onlarca aydının ortadan kaldırıldığı
Türkiye için de konu hiç
yabancı değil. Haddini aşıp derinlere dokunan savcıların akıbeti açısından da film çok aşina. Bugüne kadar Türkiye'de derinlere dokunmaya cesaret eden 3 savcı çıktı. 1970'lerde kontrgerillayı soruşturmaya kalkan Savcı Doğan Öz, 24
Mart 1978'de bir
tetikçi tarafından öldürüldü. 33 yıl geçmesine rağmen perde arkası hâlâ karanlık. Nitekim Doğan Öz'ün eşi Sezen Öz,
Ergenekon davasından umutlanarak kocasıyla ilgili dosyanın yeniden açılmasını isterken şöyle diyordu: 'Darbeyi yapan o dönemin görevlilerinin, bu işe katkıda bulunan MİT'in
Seferberlik Tetkik Kurulu'nun yargılanması için suç duyurusunda bulunuyoruz.'
İkinci savcı,
Sacit Kayasu idi. O da 12 Eylül'ü yargılamaya kalkınca, önce 'deli' ilan edildi. Sonra da yargı düzeninin en üst organı olan
HSYK kararıyla meslekten
ihraç edildi.
Boyunu aşan işlere karışan diğer savcı Ferhat
Sarıkaya idi. O da Şemdinli'de bir kitapçıyı bombalarken vatandaş tarafından suçüstü yakalanan askerlerle ilgili iddianamesinde derinlere dokunduğu için yine HSYK tarafından, hem de
Adalet Bakanlığı koltuğunda AK Partili
Cemil Çiçek varken meslekten atıldı.
Şimdi ise ülkemizdeki bütün karanlık sayfaların aydınlatılması yolunda umut olan Ergenekon davasıyla özdeşleşen Savcı
Zekeriya Öz'ün, düne göre daha nazikçe olsa da yine HSYK tarafından görevden alındığını görüyoruz. İlk günden beri bütün delilleri yok sayıp Ergenekon davasını hafife alanlara, diyecek söz yok. Ama demokrasiye katkıları nedeniyle heykeli dikilmesi gereken bu insanların düşürüldüğü durum, hele bu sonuçta kimi demokrat çevrelerin de katkısını dikkate alınca, sadece insanın yüreğini burkmuyor. Daha çok
sabır gerektiren bu
demokratikleşme sürecinin geleceği için de moral bozuyor.
Halbuki komşu Yunanistan'da cesur savcının sonu, filmdeki gibi olmadı. Filmde hayatı anlatılan cesur savcı, 1929
Selanik doğumlu Christos Sartsetakis idi. O, solcu milletvekili Lambrakis'i 1963'te öldüren çetenin, derin devletle irtibatını tespit ederek sorumluları hapse göndermişti. 1967'de cunta yönetime el koyunca, eğitim için devlet bursuyla Paris'e giden cesur savcı geri çağrıldı ve meslekten atıldı. 2 kez tutuklandı; 1 yıla yakın
hapis yattı; işkence gördü. Ancak 1974'te cunta devrilince, sosyal demokrat yönetim onu
Yargıtay başkanlığına getirdi. 1985'te ise Meclis'te sağcıların
protesto çığlıkları eşliğinde, yine Sosyal Demokratların oylarıyla Savcı Sartsetakis, Yunanistan'ın dördüncü Cumhurbaşkanı seçildi.
Bizde, Ergenekon'u Meclis'e taşımaya çalışan Sosyal Demokratlara, Zekeriya Öz'ü
infaz etmek ve cuntayı aklamak için
takla atan Sosyalistlere, bu yaman çelişkileri anlayamayan Batılılara ve çok sık savrulan demokratlara duyurulur!