Dikkat ediyorum, "Basılmayan kitap nasıl toplanır,
imha edilir?" sorusu, bazı olguların üzerini örtmek için sürekli -bilinçli ya da bilinçsiz- kullanılıyor. Hukuk düzenimiz böyle bir uygulamaya cevaz verse dahi, ben şahsen, kopyaların imhası yoluna gidilmesini, dosyaların silinmesini, ifade özgürlüğüne aykırı görüyorum. Büyük çoğunluk da bu istikamette düşünüyor. Ama öte yandan,
Ahmet Şık ve Nedim Şener'in Oda TV ile ilişkilerinin mutlaka aydınlatılması gerekiyor. Zira Oda TV'de çıkan notlar, ilk bulgulara göre,
Soner Yalçın tarafından yazılmış ve o notlar, Şener ile Şık ve Yalçın arasında bir irtibatın olabileceğini akla getiriyor: "Sabri'nin (Eski
İstihbarat Daire Başkanı
Sabri Uzun) kitap konusunda çekincesi var. İkna etmeye çalışalım.
Kitap seçimden önceye yetişmeli. Nedim, Ahmet Şık'la bu konuda görüşsün. Nedim'i kutlarım, Ahmet'i çalıştırsın.
Emin (Aslan) ve Sabri'ye moral verin. Sabri adıyla çıkmasına zorlayın."
Mahkeme safahatında
teknik incelemeler yapılacaktır. Eğer iddia edildiği gibi "virüs" ise, zaten
dava baştan çöker; değilse aradaki ilişkinin delili sayılır. Tabii bir de Ahmet Şık'ın kitabının kimin tarafından Oda TV'ye ulaştırıldığı da araştırılacak; bu da bazı karanlık noktaları aydınlatacaktır. "Basılmamış kitap nasıl toplanır?" yolundaki tepkiler, bu ana meseleyi gözden kaçırmamızın yolunu açmamalı.
Diyalog
Fethullah Hoca, her zamanki hoşgörüsüyle, "Başkaları niye düşmanlık yapıyor,
komplo kuruyor? Her fırsatta bu harekete dil uzatıyor? Biraz kendimize de bakmamız, usul ya da üslûp hatalarımız mı var, ihmallerimiz mi, kendimizi sorgulamamız gerekir" diyor.
Güzel bir
diyalog çağrısı... Ama muhataplarının da özeleştiri yapması lâzım. 90'lı yıllardan beri, hem adli, hem idari soruşturmalarda hiçbir somut bulguya rastlanmamasına rağmen, hâlâ aynı iddialar tekrarlanıyor. Üstelik son derece rencide edici bir üslûpla bu hareket, "çete" olarak damgalanıyor.
Biri yumruğunu uzatırsa, el sıkışmak mümkün olmaz.
"Düzmece
Ergenekon operasyonu"
Oda TV'de bulunan "
Ulusal Medya 2010"
belgesi gerçek mi? Gerçekse, Hanefi
Avcı ve Ahmet Şık'ın kitaplarının kamuoyunu etkileme amacıyla yazdırıldığı iddiası da, ciddiyet kazanacaktır. Bu belge, Ergenekon davalarının inanılırlığını zedelemek amacını güdüyor. "
Strateji" başlığı altında ise şu cümlelere rastlanıyor: "Yürütülmekte olan operasyonların siyasal niteliği, AKP ve
Cemaat'in, cumhuriyet ilke ve devrimlerine karşı rövanşist düşüncelerle giriştiği
sivil / faşist bir hareket ve diktatörlüğe uzanan yeşil bir devrim olduğu anlatılmalıdır. Tespit edilecek zayıf halkalar ve iddialar gündeme taşınmalı ve davanın geneliyle özdeşleştirilmelidir. Kamuoyunun yakından tanıdığı ve güvendiği kişilere, Ergenekon ve benzeri davaların tertip olduğu yönünde açıklama ve yayın yaptırılması için bilgi, belge ve teknik
destek sağlanmalıdır..."
Hanefi Avcı'nın kitabını ele alalım: "Cemaat" başlıklı ikinci bölümünde, Ergenekon'la ilişkili davaları düzmece gibi gösterme gayreti mevcut. Avcı'ya göre,
Balyoz ve
Cihaner dosyaları, Cemaatin bir tertibi. Meselâ Balyoz'da, EMASYA planları ile
Plan Seminerlerinden elde edilen resmi ve yasal belgelere, "uydurma belgeler" eklenerek gazetecilere
servis edildiği belirtiliyor. Avcı, "
Danıştay 2. Dairesi'ne yapılan silâhlı saldırı, Hrant Dink'in öldürülmesi, Malatya'daki
Zirve Yayınevi katliamı gibi olayların, Ergenekon ve benzeri gruplar tarafından yapılmış olmasına beni kimse inandıramaz" diye yazıyor.
Avcı'nın Ergenekon örgütü üyesi olduğunu filan düşünmüyorum ama o, şahsi mülahazalarla hareket ederken, farklı bir merkez tarafından kullanılmış olması ihtimali var. Tıpkı eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun gibi. Uzun'un, Ahmet Şık'ın kitabına düştüğü notlar, müthiş bir Cemaat antipatisi yansıtıyor. Çünkü Uzun, 2006 yılında, Cemaat tarafından ayağının kaydırıldığını düşünüyor.
İşte Sabri Uzun'a ait olduğunu sandığımız Ahmet Şık'ın kitabındaki iki not:
"Bugünkü Ergenekon düzmece operasyonu gibi bir operasyonu, 2002 yılında
Adil Serdar Saçan yapmak istemiş, Sabri Uzun'u aşamadıkları için, Temmuz 2002'de Uzun'u görevden aldırmışlardı. Ergenekon operasyonunu yapanlar da aynı planı uyguladılar. Uzun'a,
Şubat 2006'da
teklif ettikleri düzmece Ergenekon operasyonunu yaptıramadıkları için, önce Uzun hakkında düzmece
ihbar mektubu yazdılar, sonra 8 bin 922 liralık
banka mevduatını, 88 bin lira yazan Mülkiye Müfettişi Mehmet Ali Özkılıç'ın düzmece raporu ile Sabri Uzun'u görevden aldılar. Ve düzmece Ergenekon'un başlatılmasının önünü açtılar.
Adil Serdar Saçan ile
Ali Fuat Yılmazer, aynı karakterde kişilerdir."
"Yukarıdaki bölümü yanlış yazmışsınız. Çünkü ülkede kurgu Ergenekon operasyonunu yapan Cemaat çetesini anlatırken, konuyu değiştirdiniz. Ana mesajdan koptunuz."
Belli ki, Ahmet Şık, kitabını, Sabri Uzun'a göndermiş. Oda TV operasyonu sırasında bu bilgiyi kamuoyundan saklamıştı. Ama savcıya verdiği ifadede, bir nüshayı Sabri Uzun'a gönderdiğini belirtiyor. Sabri Uzun'un, Oda TV ile ne ilişkisi var, bu da bilinemiyor. Oda TV, muhtemelen, Uzun'un Cemaat düşmanlığından yararlanarak, Hanefi Avcı gibi, onu da yönlendirmek istiyordu. Notlardan anlaşıldığı üzere, Uzun da, Ahmet Şık'ı yönlendirmeye çalışıyor. Muhtemelen, Ahmet Şık, kitabını yayınlasaydı, Cemaate karşı "kara
propaganda" özelliği taşıyan, objektiflikten uzak cümleleri, Uzun'un istediği ölçüde kitabına koymayacaktı.
"Ben, gazetecilere kefilim" ya da "falanca generale kefilim" demekle çözüm bulunamaz. Sonucu, meslektaşlarının kefaleti değil, yargı belirleyecektir.