Ergenekon soruşturmalarını başlatan savcı
Zekeriya Öz'ün tayini çıktı.
Başsavcı vekilliğine yükseltildi, ancak özel yetkilerinden arındırıldığı için sürdürdüğü soruşturmalarla irtibatı kalmadı. Öz'ü yerinden etmek için her fırsatı değerlendirenler sevinç naralarını gizlemiyor. Ergenekon soruşturmalarının
demokratikleşme hamlelerimizin itici gücü olduğuna inananların kafası karışmış durumda. Son günlerde, 'Ergenekon soruşturmaları tamam da, bu savcı fazla ileri gitti' nakaratına takılmış bulunanların ise
timsah gözyaşlarına samimi damlaları karışıyor.
Öncelikle şunu söylemek boynumuzun borcu:
Savcı Öz, kimsenin cesaret edemediği konuların üzerine çok zor şartlarda gitti. Zaman makinesini ilk dosyanın açıldığı günlere çevirirsek ne dediğimiz anlaşılır. Meclis'e bile ifade vermeyip kafa tutan 'dokunulmazlar' birer birer yargı önüne çıkarıldı. Her zamanki gibi güçlüden yana tavır alıp soruşturmaları akamete uğratmaya çalışan medyayı ikna etmek kolay olmadı. HSYK'nın o günkü yapısıyla kariyerini riske etmeden
kalem oynatmak mümkün değildi. Bunların yanında Öz'ün sadece cesareti değil, hukuk sezgisi de övgüye değer. Zira Ümraniye'de ele geçirilen el bombaları, bir askerî
hırsızlık veya benzer dosyaya dönüşüp raflarda zamanaşımını bekleyebilirdi. Zekeriya Öz'ün yargı camiasında çıtayı belirli noktaya taşıdığı söyleniyor. Bu çıtayı sadece cesaret olarak algılamak yanıltıcı olur. Evet, bu dosyalar yargı camiasının özgüvenini kazanmasına vesile olmuştur. Ama daha önemlisi ters açıdan bakma, görünenin ötesinde perde arkasındaki gerçeğin peşinden gitme çabasını güçlendirmiştir. Geldiğimiz noktayı savcı Öz'e mal etmek, emeği geçen diğer kamu görevlilerini görmezden gelmek haksızlık olur. Kolluk kuvvetlerinden başlayan zinciri, yargıçlara ve kamuoyu desteğine kadar uzatmak gerekiyor. Hatta belki
aslan payını ailesine ayırmak lazım. Hele çocuklarının korumalarından birinin Ergenekon üyeliği gerekçesiyle tutuklandığını düşünürsek... Bir de soy adaşı savcı Doğan Öz'ün kontrgerillanın üzerine gittiği için öldürüldüğünü unutmayalım. Öz, kıvılcımı ilk çakan kişi olarak sembolleşti. İddianameyi kabul edip yargılamayı başlatan hâkimler, delillere ulaşmak için çaba sarf eden kolluk ve tabii savcıya çalışma imkânı hazırlayan kamu görevlilerini de zikretmeliyiz. Siyasi iradenin duruşunu da kayıtlara geçirmeliyiz. Öz, bugüne kadar görevinin başında kalabildiyse ve iddianameler yazabildiyse bu zincirin ortak ürünüdür.
Gelinen noktada artık yarına bakmak zorundayız. Bu saatten sonra Ergenekon davalarından geri dönüşün olması zor.
Susurluk örneğini verenlerin endişesi haklı. Ama tam da Susurluk'ta yaşananlar bugünün sigortası konumunda. Mahkeme heyeti değişmeden önce müebbet bekleyen sanıkların adi suçlular gibi az cezalarla kurtulması kulağımıza küpe oldu.
Kamuoyu Susurluk'ta ısırıldığı yerden bir daha ısırılmamak için dikkatli ve müteyakkız olacak. Savcılar, çıtayı Öz'ün yükselttiği noktadan aşağıya düşürmemeye çalışacaktır. Savcıyı görevden alırken, başsavcının ve daha önemlisi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun verdiği taahhütler kayıtlarda. Davalar artık her anlamda kamuya mal oldu. Hem kamu otoritesine emanet edildi; hem de kamuoyunun dikkatine. Bence Ergenekon tayfası dereyi görmeden paça sıvıyor. Ha 'Zekeriya'yı yedik, bu bize yeter' diyorlarsa o başka...