Başbakan Erdoğan'ın
Kürdistan ziyareti uzun zamandır bekleniyordu.
Gezinin zamanlamasının özellikle Başbakan açısından isabetli olduğu görülüyor. Bir yanda çözülmekte olan Arap coğrafyasının lider arayışı, diğer yanda uzun zamandır süren ittifakların artık ifşa edilmesi gereği dururken Başbakan'ın artık riskleri sıfıra inmiş
Erbil ziyaretini gerçekleştirmesi
sürpriz değil. Siyasi kariyerinde hep şanslı olagelen Başbakan Erdoğan'ın bir kez daha doğru adım atmış olması sadece kendisinin değil,
Türkiye'nin de artı hanesine yazılacak bir
jest niteliğinde. Siyasi ve manevi dengesi son derece iyi ayarlanmış
Irak gezisinde Başbakan, önce yaralı başkent Bağdat'a, oradan Şii dünyanın kalbi Necef'e, oradan da sadece açılışını yaptığı havaalanının değil, üzerine bastığı kırmızı halının, kestiği kurdelenin bile Türkiye'den temin edildiği yeni
ülke Kürdistan'a gitti. Başbakan, uzun zamandır yapmayı isteyip, kamuoyundan cesaret bulamadığı hamleyi gerçekleştirerek, bilinen dostluğun adını koydu. Ziyaretin Türkiye kamuoyunda nasıl algılandığını haberlerin veriliş biçiminden, fotoğrafların sunuluşundan görüyoruz. Belli ki artık 'postal yalayıcılar, aşiret devleti' sıfatları geride kalmış. Medyanın neredeyse tamamı değişen şart ve zeminde eski kavramlar ve kibirle hareket edilmemesi gerektiğini görüyor. Bu yaklaşımın tek istisnası ise
Barzani alerjisi olanlar!
Erbil ziyaretini küçümseyen, ziyaretin karşı taraftaki yansımasıyla her nedense ilgilenmeyen bu kişilerin olanı kavramakta zorlandıkları açık.
Oysa gerçek gün gibi ortada; değişen dünyada
Kürtlerin kendilerini konumlandırması da artık eski argümanlar ve politik tanımlamalarla olmuyor. Mevcut siyasi kültürün yeniden yapılandığı
Ortadoğu'da yeni kavramlarla düşünen
genç kuşak yöneticilerin vizyonu yeni ittifakları ve dostluğu zorunlu kılıyor. Tarihin akışı dediğimiz bu geçekliğin dışında kalamamak nasıl Türkiye için geçerliyse Kürdistan için de geçerli.
Irak Kürdistanı'nın geleneksel bir köke yaslanan başkanı
Mesud Barzani, genç kuşak
KDP yönetimi ile dünyaya entegre olmaya çalışırken Türkiye'nin dostluğuna her şeyden fazla değer vermesi fazlasıyla anlaşılır bir durum. Gerek
ekonomik gerekse siyasi dengeler açısından dünyaya açılmalarının kapısı olarak Türkiye'yi seçmiş olmaları her şeyden önce vizyon sahibi olduklarını kanıtlıyor. Bu dostluğun Türkiye Kürtlerini dışladığını söylemek için ise henüz çok
erken. Daha önce de söylemiştim Türkiye, Irak Kürtleri ile ilişkiyi Kürt sorununda bir tür
sigorta gibi görüyor. Orada kurulan güçlü bağların, buradaki durumu normalleştireceği varsayılıyor. Bir normalleşmenin olacağını tahmin etmek ise hayal değil. Belki daha cesur adımlar için zamana ihtiyaç duyuluyor. Kürdistan bayrağı önünde poz veren, sadece havaalanını değil,
bürokrasi mekânlarını dahi inşa eden bir ülke olarak Türkiye'nin kendi Kürtlerinden benzer imtiyazları esirgemesi sadece mantığa vurulsa bile gerçekliğini yitiriyor.
Bütün bu sebeplerle, gün geçtikçe kendini yenileyen, dünyaya entegre olmak konusunda vizyonu açık genç bir toplumun heveslerini atlayıp ziyaretin hedefini sadece başbakanın
seçim hedefleri ile açıklamak sadece akademik yahut siyasi açıdan değil, insani açıdan da sığlık göstergesi. Çünkü toplumların ilişkisinde tek taraflı denklemlerin kurulduğu zamanlar artık geride kaldı. En az Başbakan Erdoğan kadar Barzani'nin de kendi ajandası ve gelecek hedefiyle davrandığı bir buluşmadan söz ediyoruz. Ve bu hedeflerin, gizli açık ajandaların içinde total doğrular ve total yanlışlar aramak her şeyden önce işlevsel değil. Alerjilerine ısrarla sığınanlar farkında olamayabilir ama çıkarların buluştuğu ve ayrıştığı alanlar eski ölçülere göre belirlenmiyor artık. Sadece dünya değil, Ortadoğu da hızla değişiyor.