Öcalan'ın kitabı neden toplatılıyor?


Ahmet Şık'ın "İmamın Ordusu" isimli yayınlanmayan kitap taslağı, neredeyse Ergenekon sürecini gölgede bırakacak. Gelinen nokta, Ergenekon'un psikolojik harekât kabiliyeti ve gücünü halen büyük oranda koruduğunu ortaya koyuyor. Kamuoyunu yönlendirme gücünü ellerinde bulunduruyorlar. Ergenekon'un "Ulusal Medya 2010" medya strateji belgesinden satırlara geçtiğimiz yazıda yer vermiştim. "...Yürütülmekte olan operasyonların siyasal olduğu... Sivil&faşist bir hareket ve diktatörlüğe uzanan yeşil bir devrim olduğu anlatılmalıdır..." "Yürütülen davaların insan haklarını ihlal temelinde, telafisi mümkün olmayan hukuki ve siyasi sonuçlar doğuracağı işlenmelidir..." "...Tespit edilecek zayıf halkalar ve iddialar gündeme taşınmalı ve davanın geneliyle özdeşleştirilmelidir." Şık'ın kitap taslağı üzerinden sürdürülen tartışmalar bilerek ya da bilmeyerek amaçlanan 3 hedefin de gerçekleştirilmesine imkân verdi. Odatv merkezli operasyona terör örgütü soruşturması boyutuyla değil de "fikir özgürlüğü" penceresinden bakılması sağlandı. Devletin en tarafsız makamındaki isimler bile bu kara propagandanın etkisinde bırakıldı. BUGÜN okurları bu açıdan şanslılar. Gültekin Avcı gibi tecrübeli bir hukuk adamının yazıları ve analizleri eşliğinde yaşananları değerlendirme fırsatı buldular. Kaçıranlara, Avcı'nın 7 Mart 2011 tarihli "Ergenekon'da Medya Fetişizmi", 10 Mart 2011 tarihli "Basın Özgürlüğü Terör Suçuna Alet Edilemez" ve 28 Mart 2010 tarihli "Medyada Radikal Körlük" yazılarını okumalarını tavsiye ederim. Avcı, savcıların soruşturmayı Terörle Mücadele Kanunu'nun 2'nci ve TCK 220'nci maddeleri kapsamında yürüttüklerini belirtti. İşte o maddeler; "...belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur." "Terör örgütüne üye olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır ve örgüt mensupları gibi cezalandırılırlar." "Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır." Avcı, savcıların soruşturmayı yukarıdaki hükümler çerçevesinde yürütmek zorunda olduklarını, Şık ve Şener ile ilgili de terör örgütü üyeliği suçlaması bulunduğuna dikkat çekti. Soruşturmayı yürüten savcıların kitap taslağı için "örgütsel doküman" açıklaması da bu hukuksal sürecin bir devamı. Emniyet'in 49 sayfalık İnceleme Tutanağı da, Şık'ın kitabının Ergenekon'un talimatları doğrultusunda kaleme alındığını, dört kişinin düştüğü yönlendirme notlarla hazırlandığını teyit ediyor. Savcılık, ellerinde şu aşamada açıklanması mümkün olmayan "gizli deliller" olduğunu da kaydediyor. O halde bu topluma yayılmaya çalışılan "endişe" niye? Koparılan bu "sivil dikta" fırtınası niye? Avcı, "Odatv soruşturmasında örgütsel doküman olan Ahmet Şık'ın taslak kitabı, aynı zamanda savcının dayandığı delillerden biri. Bu sebeple savcının örgütsel doküman ve soruşturmada delil saydığı bir materyalin başkalarının elinde bulunmasına izin verilmez" diyor. Sonra da terör soruşturmasının, kitaba özgürlük kapsamında ele alınamayacağını şu çarpıcı sorularla ortaya koyuyor: "Diğer terör örgütlerinin yayınları, Öcalan'ın kitapları neden serbest değil? Neden bulunduğu yerlerde toplanır?" Şık'ın kitabına hukuki sınırlara rağmen özgürlük isteyenler, neye kapı araladıklarının farkındalar mı? Aralanmaya çalışılan kapıdan umarım, başarıyla planladığı gibi Ergenekon da çıkmaz!
<< Önceki Haber Öcalan'ın kitabı neden toplatılıyor? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER