Bir ay önce Ankara'da bir kitap yayınlandı, adı "
Dersim Ermenisi Yemuş Hanım'ın Oğlu Çarkçı Kemal"di.
Yazarı, kitabın girişinde kendini "Siyasi tarih yazarı, deneyimli araştırmacı" diye tanıtan Süleyman Yeşilyurt'tu ve aynı notun devamında kitabın 20.2.2011 tarihinde "Yüz Bin" adet basıldığı belirtiliyordu.
Bu kitap üzerine galiba ilk (belki de son) yazıyı ben kaleme aldım. 26.2.2011 günü bu sütunda yayınlanan "Yemuş Ana'nın oğlu olmak" başlıklı yazıda kitabı eleştirdim; şu satırlar o yazıdan:
"
Kemal Kılıçdaroğlu, haksız ve insafsız bir karalama kampanyasının hedefi haline getirmek isteniyorsa, kendisini bu güne kadar politik hatâlarından, liyakâtinden ve zihnî tutumlarından dolayı eleştirmiş bir ferd-i vâhid olarak vicdanım, onun yanında yer almayı söylüyor bana.
Keşke Meclis'in her milletvekili çıkıp "Biz de bir Yemuş Ana'nın evladı olabilirdik; Kemal Bey'e ayıp ediliyor" diyebilseler, ne güzel olur."
Aynı gün yazarı telefonla aradı, kitabı okuyup okumadığımı sordu; okumadığımı söyledim. "O halde nasıl yazarsınız?" deyince kendisine "Kılıçdaroğlu'nun annesi
Sünni-Türk olsaydı, yine de bu kitabı yazıp yazmayacağı" sualini yönelttim. Bu soruyu cevapsız bıraktı ama yine de kitabını okumam gerektiğini ilave etti. Kabul ettim.
Kitap iki gün sonra geldi. Okudum, fikrim değişmedi, hatta eleştirimin daha ziyade haklılık kazandığını düşündüm ve meseleyi kendimce kapattım.
Basınımızda bir ay boyunca bu kitaptan -bildiğim kadarıyla- hiç bahsedilmedi. Ben de sevindim, hatta bir kaç dostuma, "Ne güzel, bir politikacının
aile köklerini irdeleyen bir kitap yayınlandı ve dedikoduya meraklı Türk basınında hiç yankı bulmadı. Bir kova kuma düşen bir bilye tanesi gibi ses çıkarmadan kaybolup gitti" diye hoşnutluğumu belirttim.
Basınımız bu konuda yapması gerekeni yerine getirip, anlamlı bir suskunlukla kitabı "ademe mahkûm" ederken, Sayın Kılıçdaroğlu'nun
kanuni hakkını kullanarak yargıya başvurduğunu öğrendim. Kılıçdaroğlu kısaca yargıdan şunları talep ediyor: Kitabın basım, dağıtım ve satımına
mahkeme sonuna kadar ihtiyati
tedbir konulması ve 100 bin baskının tamamen satıldığı varsayımıyla 1,5 milyon liralık hâsılatın tazminat olarak kendine ödenmesi.
İlginç bir notu hatırlatmak isterim. Bu haber dün itibariyle
CHP Kurultaylarında coşkuyla masaların üstüne çıkarak tezahüratta bulunan "tarafsız" yazarlarını istihdam eden CHP'li basın kuruluşlarında yer bulmadı; sadece
Star ve Bugün gazeteleri hadiseyi haberleştirdiler.
Şimdi elmalarla armutları dikkatle ayıralım: Doğrudur, bu kitap Kılıçdaroğlu'na ve dolayısıyla CHP'ye özellikle
seçim sürecinde zarar verebilme potansiyeli taşıyor; Kılıçdaroğlu'nun
dava açması, kitabın toplatılmasını istemesi ve üstüne de tazminat talebinde bulunması en tabii hakkıdır.
Başka doğrular da var ama: Daha yayınlanmadan
imha edilen kitap edebiyatına "Basılmamış kitaplar imha ediliyor (...) Hem düşünce özgürlüğü diyeceksiniz, özgür
Türkiye diyeceksiniz; kitaptan korkacaksınız, düşünceden korkacaksınız" cinsinden hürriyet havarisi edâsıyla katkıda bulunan Sayın Kılıçdaroğlu kendisiyle bir kere daha çelişkiye düşüyor. Eğer kitaptan korkmamak Kılıçdaroğlu için bir üst değer ise, bu kitaptan da korkmamalıydı ama hemen ilave edeyim; ben Sayın Kılıçdaroğlu'nu dava açtığı, hakkını aradığı için değil, henüz tahkikat sürecindeki bir davaya adı karışan ve kimin yazdığı hâlâ meşkûk bulunan bir başka kitabı, sırf birilerine "şık görüneceğim" diye savunmaya kalkıştığı için eleştiriyorum.
Sayın Kılıçdaroğlu; size yapılanı kınamıştım, sizin yaptığınızı da, yani basılmış kitabın basım, dağıtım ve satışını engelleyip hâsılata el koymak talebinizi de eleştirmek durumundayım. Aile köklerinize saygı duyuyor ve bu konuda hissiyatınızı paylaşıyorum ama sıkça karar değiştirmenizi telmihte bulunan bu "Çarkçı" lakabı tutacak galiba...
Evet, gerçekten "şık" olmadı.