'Türkiye'de neler oluyor?' sorusuna
cevap verebilmek için 'Türkiye'de neler olmuştu?' sorusu üzerinde iyi düşünmek, yaşanan gelişmeleri iyi
analiz etmek lazım.
Bu
ülkenin karanlık dehlizlerini iyice bilmeden bugünü anlamak, sivilleşmenin ne kadar önemli bir şey olduğunu kavrayabilmek mümkün değil.
Önceki gün, eşini ve babasını
Ergenekon denen ejderhaya kaptırmış bir
ailenin suç duyurusu vardı. Ülkeyi
darbe şartlarına hazırlayan derin bir yapının izlerine ulaştığı için öldürülen
Savcı Doğan Öz'ün katilleri, aradan 33 yıl geçmiş olmasına rağmen bulunamamıştı (!) Bunun derin üzüntüsünü yaşayan aile, bir umutla yeniden savcılığa suç duyurusunda bulundu. Doğan Öz'ün eşi adliyeye dilekçesini verirken, aralarında
Abdi İpekçi, Çetin Emeç,
Hrant Dink gibi ailelerin de bulunduğu 28 maktul yakını da Öz'ün arkasında yer aldı.
Bir ülke düşünün ki aydınları,
gazetecileri, savcıları öldürülüyor ve nedense katiller bir türlü bulunamıyor. Bir ülke düşünün ki, 11
Eylül'de kan gövdeyi götürürken
12 Eylül'de akan kan birden duruveriyor. Öyle bir ülke medyası düşünün ki 28
Şubat sürecinde, 'irtica her an ülkede şeriat (!) ilan edecek potansiyele sahip' diyerek yayın yapıyor, istenen elde edildikten sonra o 'potansiyel
tehlike' gazete sayfalarından şıp diye düşüveriyor.
Masum insanlarla ilgili sürek avı başlatıyorlar ve yıllar süren
davalardan sonra onların hiçbir suçunun olmadığı ortaya çıkıyor.
1999 yılında
emekli Orgeneral Kemal
Yavuz'un,
tedavi için yurtdışında bulunan
Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında
Aksiyon Dergisi'nden
Cemal Kalyoncu'ya söylediği bir şey var ki, bu bile yaşananların tertip edilen organizasyonlar olduğunun tek başına ispatıdır.
Kemal Yavuz diyor ki: "Yakında
Fethullah Gülen'le ilgili öyle bir
kampanya başlayacak ki bir daha Türkiye'ye zor
döner.'' Nitekim 1
7 Haziran'da bir düğmecinin düğmeye basmasıyla furya başlatılıyor ve hiçbir suçu olmadan bir medya linçine tabi tutuluyordu. Yıllar süren dava sonucunda
mahkeme hiçbir suçunun olmadığına karar verecek, Yüksek
Yargı da bu kararı oybirliğiyle onayacaktı.
Sezen Öz gibi,
faili meçhul cinayetlere yakınlarını
kurban verenlerin oluşturdukları bir oluşum var; ''Toplumsal Bellek Platformu''. Ne kadar güzel bir isim değil mi? Toplumsal Bellek... Bizleri
balık hafızalı olmaya zorlayanların inadına kurulmuş, bize bu ülkede birilerinin neler yaptığını sürekli hatırlatacak bir oluşum bu. Platform üyeleri Sezen Öz'le birlikte, önceki gün
12 Eylül 1980 darbesini yapanlar ile dönemin başbakanı Bülent Ulusu, Milli
Güvenlik Konseyi, MİT ve
Seferberlik Tetkik Kurulu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulundu.
Hafızalarımızı azıcık zorladığımızda içine neler doluyor öyle değil mi? Bu ülkede kaç bin kişinin hayatı Seferberlik Tetkik Kurulu'nun operasyonlarıyla karartılmıştır kim bilir. Kaç bin kişinin canı ve itibarıyla oynanmıştır. 17 Haziran 1999 kampanyasının büyük bir tertip olduğunu Kemal Yavuz'un sözleri yeterince açıklamıyor mu? Bir düğmeyle bugüne kadar karıncayı bile incitmemiş, bütün hayatını ülkesine ve insanlığa adamış bir kişiye bir günde nasıl bir medya operasyonu yapıldığını hepimiz biliyoruz.
Herkes, başta gazete ve televizyonların yayın yöneticileri de biliyor ki, 17 Haziran bir Ergenekon operasyonuydu. Tıpkı Doğan Öz'ün katledilmesi gibi! Tıpkı ülkenin olağanüstü şartlara hazırlanması gibi!
Bugüne kadar ki
teamül neydi? Ergenekon operasyonu yapar, her türlü
iftira ve karalamayı yapar, savcılar da sessiz bir
işbirliği içinde olayları seyreder, iftiraya uğramış olanlar ise yıllarca kendini temizlemeye çalışırdı.
Bunca feryat figan, yine aynısının olmasını beklemelerinden kaynaklanıyor! "Bu ülke neden değişiyor? Neden Ergenekon'un masum insanlara karşı yaptığı operasyonlara müdahale ediliyor?" tarzı bir serzeniş bu. Yani Ergenekon örgütünün yazdığı ve Ahmet Şık'ın ismini vererek yayımlayacağını söylediği dokümanlara lütfen karışmayın diyorlar. E biz diyorlar, yıllardır bu ülkeyi böyle yönetiriz.
İftiralar, medyatik linçler, irtica kampanyaları ne zamandan beri
basın özgürlüğü olarak kabul ediliyor?