Hadi diyelim ki onların hepsi “sağcı”,
demokrasi nedir bilmezler, muhalefetten hoşlanmazlar, “parti içi demokrasi” dendi mi tüyleri diken diken olur...
Diyelim ki hepsi kafadan otokrat...
Hepsi lider partisi...
Peki size ne oluyor birader?
Kaç yıldır kurultay toplamakla övünüyorsunuz, “eşit koşullarda
yarış”tan ve “parti içi demokrasi”den bahsediyorsunuz, “lider sultası semtimize uğramamıştır” gibilerden iddialı laflar ediyorsunuz.
Baykal “eşit şartlarda yarış” imkânını ortadan kaldırdığında
isyan etmiştiniz.
Haklıydınız...
Blok listeye direndiniz.
Yine haklıydınız.
Düpedüz “lider sultası” anlamına gelen, “delegelerin tek elden belirlenmesi” fikriyatına
itiraz ettiniz.
Bu konuda da haklıydınız.
Kapalı kapılar arkasında iş çeviren
Önder Sav’a karşı büyük bir gaza başlattınız.
Yine haklıydınız...
Baykal’da ve eski ekipte karşı çıktığınız, hele “sağ partilerde bile görmeye dayanamadığınız” ne kadar ayak oyunu varsa, kısa sürede içselleştirip “yeni bir sulta” kurdunuz.
Hemen aklımıza, “çarşaf mı, blok mu?” tartışması geliyor.
Tarihinin en büyük “blokçusu” olan ve bu konuda sayısız demeçler vermiş
Kemal Kılıçdaroğlu, liderlik mazbatasını eline alıp da tahakküm yolunda ilerlemeye başlayınca, birden “çarşafçı” kesildi ve ileride başını ağrıtacak bütün muhaliflerini “Parti Meclisi dışına” itti.
Bunu sağ partiler yapınca “lider sultası” oluyor...
Kemal Kılıçdaroğlu yapınca, “
genel merkez eksenli demokratik
siyaset” sayılıyor...
Eskiden, yani Baykal’lı kötü zamanlarda, milletvekili adaylarını belirlemek için ön
seçim ya
parlardı, delegelerin ve seçmenin fikrini sorarlardı, bu alışıldık uygulamayı da “eşi görülmemiş bir demokrasi örneği” olarak sunarlardı.
Şimdi buna gerek duymuyorlar.
Şimdi sağ partilerde “
arıza” olarak gördükleri yöntemi kullanacaklar, milletvekili adaylarını “merkez yoklaması”yla belirleyecekler.
Daha doğrusu, Kemal Bey karar verecek...
Kemal Bey karar vereceği için,
Deniz Baykal sözgelimi Antalya’dan listeye giremeyebilecek... Ya tümden tırpanlanacak, ya da başka bir bölgeye kaydırılacak.
Bu da garanti değil.
Nitekim, Genel Başkan Yardımcısı
Gürsel Tekin, “Baykal’ın adaylığı garanti değil” diyordu.
Kimin adaylığı garanti?
Herhalde
Ergenekon sanığı Mustafa Balbay’ın garanti.
Bir başka Ergenekon sanığı
İlhan Cihaner’in garanti.
Çiçeği burnunda
CHP üyesi ve aynı zamanda Ergenekon sanığı Mehmet Haberal’ın (seçilmek isterse) garanti.
Tuncay Özkan’ın durumunu bilmiyoruz. İsterse seçilir herhalde...
Peki, kimin adaylığı garanti değil?
Muharrem İnce,
Yılmaz Ateş ve
Mehmet Sevigen gibi yeminli Baykal’cıların değil...
Ergenekon’la irtibatı kanıtlanamadığı için
tahliye edilen Gürbüz Çapan’ın değil...
Susurluk çetesiyle mücadeleyi hayatının meselesi yapıp “kötü kişi” olma riskini üstlenen Fikri Sağlar’ın değil.
Nitekim, Kemal Bey’in hoşlaşmadığı “demokratik görüşleri” seslendiren Çapan da, Sağlar da liste dışı kaldılar...
Kemal Bey pişirecek, Kemal Bey kotaracak, Kemal Bey karar verecek, bunun adı da “parti içi demokrasi” olacak... Öyle mi?
O zaman “Biz farklıyız, biz sağ partilere benzemeyiz” demeyeceksiniz.
Yok aslında birbirinizden farkınız...
Farkınızı ortaya koyan tek husus, darbecilere gösterdiğiniz toleranstır...