Batılı müttefikler
Kaddafisiz bir
Libya’da kararlı gözüküyor. Tıpkı
Saddam Hüseyin örneğinde olduğu gibi ABD ile Kaddafi arasında
kan davası var ve Libya’daki son olaylar ABD’ye kan davasını bitirmek için bir fırsat veriyor. Ancak Başkan Obama
Irak ve
Afganistan tecrübelerinden hareketle Libya’ya müdahalede başı çeken görünmek istemiyor. Bu konuda
Fransa lideri
Sarkozy’nin aşırı istekliliği Obama’nın işini kolaylaştırıyor.
Sarkozy
Tunus’ta tam anlamıyla ‘çuvallamıştı’. Fransa birkaç ay önce
demokratikleşme talep eden kitleleri bastırabilmek için Tunus diktatörüne silahlı
yardım bile önermişti. Fransa’nın Libya’da bu kadar istekli olmasının bir nedeni bu... Kendilerini affettirmek istiyorlar ve ABD’ye yaranmaya çalışıyorlar. İkinci olarak Sarkozy dünya lideri olmanın peşinde. Böylece içeride iyice sönen yıldızını da parlatmış olacak.
Avrupa aşırıların
hedefi olabilir
Obama’nın Irak ve Afganistan’dan farklı olarak en önde durmama gayretinin önemli bir nedeni
İslam dünyasında yükselebilecek yeni bir ABD karşıtlığı dalgasını engelleyebilmek. Ancak bu durumda yeni hedef Avrupa olabilir. Eğer Libya’da işler basit bir Kaddafi’yi devirme operasyonu olmaktan çıkar ve daha karmaşık bir hal alırsa çoğu
Kuzey Afrikalı Araplardan oluşan yaklaşık 6 milyonluk
Müslüman nüfusuyla Fransa beklemediği sorunlarla karşılaşabilir. Bugün
Bingazi sokaklarında yaşanan bazı sıkıntıları yarın
Paris sokaklarında görürsek şaşırmayalım. Zaten
Almanya’nın ısrarla
Ortadoğu’da taraf olmama kararlılığının asıl nedeni de budur. Almanya Ortadoğu’da taraf olması halinde bölgenin tüm sorunlarının Akdeniz’in karşı kıyılarına, yani Avrupa’ya taşınacağını düşünüyor.
Aşırı istekli Fransa ve ona
destek veren ABD ile İngiltere’ye karşı geride duran bir Almanya var. İtalyanlar ise eski sömürgeciler olarak ortalıkta çok görünmek istemiyorlar. Bir yandan Kaddafi’nin misillemelerinden korkuyorlar, diğer yandan müdahaleye fiili olarak açık destek veriyorlar. Kuzey Avrupa’nın sözde ‘barışçı devletleri’
Danimarka ve
Norveç de müdahaleye destek verenler arasında. Tüm bunların ortak noktası ise
Türkiye yaklaşımını dışlıyor olmaları.
Türk yaklaşımı dışlanıyor
Hatırlanacağı üzere Irak’ta Türkiye yaklaşımı dışarıda bırakılmış, Türkiye’den sadece kendisine biçilen rolü oynaması beklenmişti. Türkiye 1
Mart Tezkeresi’ni meclisinde reddedince Türkler uzunca bir süre Irak’ın dışında tutuldular. Görünen o ki Libya’da da benzeri bir durum söz konusu. Türkiye Paris’te düzenlenen toplantıda yoktu. Şu an yürütülen operasyonlarda da Türkiye’nin görüşü pek dikkate alınmıyor. Özellikle Sarkozy Fransası Türkiye’yi Libya konusunun hiçbir yerinde görmek istemiyor. Türkiye’nin NATO çerçevesindeki çıkışları da bu ülkeleri çok rahatsız ediyor. Başka bir deyişle, tıpkı Irak’ta olduğu gibi Libya’da da bizleri zorlu bir süreç bekliyor. Türkiye gibi bölgeyi en iyi anlayan NATO üyesi dışarıda bırakılınca müdahalede özensizlikler birbiri ardına geliyor.
Aslında BM
Güvenlik Konseyi kararı kademeli müdahaleyi öngörüyordu. Önce Kaddafi’nin uyarılması ve bazı uyarıcı vuruşlar ile korkutulması, ardından uçuşa
yasak bölgelerin kurulması, zaruret hallerinde ise diğer zorlayıcı tedbirlerin alınması gerekirdi. Ancak daha işin başından beri diplomasiye fazla bir şans tanınmadı ve Kaddafi’nin çılgınlıklarına oynanarak, silahlı müdahaleye uygun zeminin oluşması adeta hızlandırıldı.
Sözün özü, tıpkı Saddam gibi, ‘çılgın albay’ Kaddafi de
askeri müdahale için her türlü gerekçeyi verdi. Kaddafi bunun bedelini bölünmüş bir Libya ve hayatıyla ödeyebilir.